BELKİ de tarihbilimcileri "Allah’ın talihli kûlu" hanesine yazmamız gerekiyor.
Çünkü, onlar bitmiş bir maziye mesafeli bakmak şansına sahiptir. Lüks bahşedilmiştir.
Oysa, öngörülemez bir kaos olan tarih yaşanan süreçte ancak bir "an"dır.O "an"ı kavramak ise çok zordur. Dolayısıyla, daha da sonrasını saptamak müneccimbaşılığa girer.
Nitekim, "tarihin süzgecinden geçmek" deyimini láf olsun diye kullanmıyoruz.
* * *
AMA aynı tarih bazen de çok net kırılma noktaları içerir. Kavis değil viraj döndürür.
Öyle ki, bunları tam o yaşanan "an" sırasındafarketmek nispeten daha kolaylaşır.
Şüphesiz, yanılma payı yine mevcuttur. Ancak, hata oranı artık bayağı düşmüştür.
Üstelik, tarihin genelde önce "nicelik evrimi" izlediği ve optimum noktadan sonra da artık "nitelik sıçrama"sı yaptığı düşünülürse, kesin virajı görmemek için kör olmak gerekir.
Fakat o körler tabii ki vardır. Daima da olacaktır. Zaten tarihin diğer özelliği de budur.
Şimdi, benzer dönemeçleri dünyanın ve Türkiye’nin yakın mazisinden örnekleyelim.
* * *
MESELÁ, Hitler’i perde arkasından denetleyeceğini sanan muhafazakár ricálin Nazi liderin Berlin’de şansölye olmasına "he" dediği 30 Ocak 1933 günü, böylesine bir virajdır.
Buradaki "körlük", zehirli okun daha o an yaydan çıktığını farketmemektir.
Veya, yine aynı şekilde ve yine aynı Berlin’de "Duvar"ı yıkan 8 Kasım 1989 gecesiyle birlikte, Sovyet İmparatorluğu’nun mutlaka çökeceğini ve jeo-politiğin değişeceğini daha 9 Kasım sabahı iyi-kötü sezinlememek, tarihin genel diyalektiğine yabancı düşmektir.
Yahut, Bayar ve arkadaşlarının 7 Haziran 1945’de verdiği "Dörtlü Takrir"le Türkiye’nin çoğulculuğa geçeceğini hemen ve az-çok öngörmemek, yine başka bir "körlük"tür.
* * *
ÖYLE, zira bütün bunlar ne gökten zembille indiler, ne de ániden ihsan buyruldular.
Hepsi, "nicelik evrimi"nin nihayetindeki birer "nitelik sıçraması"nı olarak geliştiler.
Hatırlayalım, Hitler’in arkasında Almanya’nın 1918’den beri yaşadığı demokrasi krizi ve tek taviz vermediği "Kavgam" teorisi; "Duvar"ın balyozunda SSCB’nin iktisadi iflası ve Gorbaçov’un ideolojik "perestroyka"sı; "Dörtlü Takrir"in birikiminde ise Ankara’nın San Francisco Konferansı kaygısı ve İnönü’nün 19 Mayıs 1945’deki "müjde" konuşması vardı.
Yani, doğru veya yanlış, her "kırılma noktası" ve her "keskin viraj" açıkça geldiler.
Üstelik, bunlar tarihin "esas gidişatı"na koşut bir seyir izlediler. Onunla çelişmediler.
Nitekim, zamanda incelersek, Nazizm totalitarizmlerin; "Dörtlü Takrir" ve "Duvar" ise tam tersine, demokratizmlerin yükseliş trendine tekabül eder. Üçü de akıntıya uygundur.
Dolayısıyla, kim ki ülke ve dünya tarihindeki "nicelik evrimi"ni izlediğini söylüyor, o halde bugünkü Türkiye’nin de yeni bir "nitelik sıçraması"na vardığını görmek zorundadır.
Aksi takdirde bakar kördür ki, gözlüğe, pertavsıza, dürbüne, teleskopa ihtiyacı vardır.
* * *
ÖYLE, çünkü iktidar partisi kapatılsın veya kapatılmasın; "Ergenekon" gerçek yahut fos çıksın, bunların her ikisi de birer "kırılma noktası"dır. Ülke tarihi "viraj" dönmektedir.
AKP davası, stratejik panik içindeki statükonun can hávliyle giriştiği taktik bir ataktır.
Ama kamu vicdanının ezici çoğunluğu tarafından ve daha şimdiden püskürtülmüştür.
Velev ki AKP’yi yasaklasın, uzun "nicelik evrimi"ni hálá kavramayan bir statüko bundan böyle, Türkiye’nin şu an yaşadığı "nitelik sıçraması"nı durdurmaz. Ok fırlamıştır.
Zaten de "Ergenekon"un bamteli "soruşturulmazlar"ın artıksoruşturulabilmesidir.
Bunu da o nicelik birikimi mümkün kılmıştır. Sıçrama da nitelik virajına vardırmıştır.
Ve virajdan tornistan yoktur, zira tarih ne denli kaotik olursa olsun, şükür ki Türkiye gibi dünyaya eklemlenmiş bir ülkede, o tarihin "ana gidişat"ından geri dönüşde y-o-k-t-u-r.