Tarihi ziyaret

YENİ ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama’nın ayağının tozuyla Türkiye’ye gelecek olması çok ama çok önemli bir gelişmedir. Hatta, ta-ri-hi’dir! Asla küçümsenemez.

"Alt tarafı bir ziyaret" diye burun kıvırmak ise ancak gaflete tekabül eder.

Veya, AKP’ye muhalefetin histeri raddesine varmış olmasından kaynaklanır.

Nesnel gerçeklere gözlerini tamamen kapatmış bir körlüğü yansıtır.

Oysa, Washington liderinin Nisan ayında Ankara’ya ayak basacak olması, hem iki başkent arasındaki ilişkilerin gelecekteki perspektifi, hem de ülkemizin yeni Beyaz Saray kadrosu tarafından algılanışı açısından s-t-r-a-t-e-j-i-k sinyaller vermektedir.

Ve de tabii ki, söz konusu sinyaller sonsuz olumludur!

***

ÇÜNKÜ her şeyden önce, Obama’nın Atlantik ötesine yapacağı "selám sabah" ziyaretine Türkiye’yi katmış olması, başlı başına bir "sürpriz" oluşturuyor.

Zira unutmayalım ki, açıklanan ilk program, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi en "ağababa" üç Avrupa devletiyle, AB dönem başkanlığını yürüttüğü için Çekya’yı içeriyordu.

Ankara hiç hesapta yoktu ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton cumartesi günü yine Ankara’da aniden "müjdeyi verene" dek de, böylesine bir planı kimsenin ruhu duymamıştı.

Dolayısıyla, buradaki "sürpriz"in farklı boyutlarını ele almamız gerekiyor.

***

BİR; Türkiye’nin ilk Avrupa gezisi parkuruna katılmış olması, çiçeği burnundaki Washington yönetiminin o Türkiye’yi o Avrupa’yla bütünleştirdiğinin göstergesini sunuyor.

Başka bir deyişle, Barack Hüseyin Obama, Ankara’nın AB’yle eklemleşmesini destekleyen geleneksel Amerikan politikasını sürdüreceğini tekrarlamakla sınırlı kalmıyor.

Ayrıyeten, gerek Yaşlı Kıta kamuoyuna, gerekse "mütereddit" Paris ve Berlin’e, "ilk ziyaretimde nereyi seçtiğime bak ve ne demek istediğimi anla" sinyalini vermiş oluyor.

Artı, başta Ortadoğu’da aktif olmak isteyen aynı Paris, Obama’nın "Türkiye jesti" sayesinde tüm AB diplomasisinin Ankara’ya daha çok yaklaşacağını düşünmek gerekiyor.

Her halükárda, ABD liderinin daha ilk transatlantik ziyarette başkente uğrayacak olması, ülkemizin Avrupa’daki stratejik konum ve prestijini pekiştiren bir işlev görüyor.

***

İKİNCİ olarak, yeni Washington önderinin sürpriz uğrağı, Türkiye’nin aynı zamanda İslam aidiyeti taşımasından ve "bölgesel güç" konumu kazanmasından kaynaklanıyor.

Obama, Müslüman Áleme hitáp edeceği "din medeniyetleri buluşması" çağrısını ister İstanbul’dan yapsın, ister başka yere ertelesin, yukarıdaki olgu değişmez.

Çünkü, ilk geziye bir İslam ülkesinin katılması ve o ülkenin de İsrail karşısında "diklenmiş" bir lidere sahip olan Türkiye olarak seçilmesi, yine büyük simgesellik yansıtıyor.

Buradaki sembolizm önce Arabi-Muhammedi dünyaya yöneliktir ve çift boyutludur.

İlkin, Bush defterinin artık tamamen kapandığını ve Birleşik Amerika’nın söz konusu dünyayla "barışmak" iradesinde kararlı olduğunu yansıtmaktadır.

Sonra da, aynı Muhammedi dünyada mevcut yegáne laik ve demokratik ülkenin tercih edilmiş olmasıyla, Türkiye’nin işte o laisizm ve demokrasi sayesinde bir "güç"e dönüşebildiği çağrıştırılmaktadır. Buradaki üstü kapalı mesaj, anlayana sivrisinek sazdır.

Öte yandan, Siyonist Devlet’e "kafa tutmuş" olmasına rağmen Ankara’nın yine de Amerikan "tercihine şayan" addedilmesiyle, yine üstü kapalı ikinci mesaj İsrail’e verilmiştir.

ABD, ne Tel-Aviv politikalarını gözü kapılı desteklemeye, ne de Başbakan’ın "Davos çıkışı"ndan dolayı Türkiye’yle "külahları değişmeye" niyetli olduğunun delilini sunmuştur.

Artı, Arap kamuoyuna da yukarıdaki çağrışımı pekiştiren bir çiçek atmıştır.

Obama’nın t-a-r-i-h-i ziyaretine ilişkin diğer boyutlara yarın değineceğim.
Yazarın Tüm Yazıları