TÜRKİYE’yle Ermenistan arasında imzalanan Protokol tabii ki ta-ri-hi-dir!
Haberin Devamı
Çünkü söz konusu uzlaşma, milliyetçilik virüsü zatürree dönüşmeden önce aslında zaten çok yakın olan bu iki kardeş halkın yeniden aynı kardeşliğe kavuşmasına kapı açmıştır.
Buradaki “tarihi”lik kavramına not düşelim, aşağıda tekrar döneceğim.
* * *
OYSA, öngörülemez bir kaos olan o tarih illâ helezonî bir evrim süreci izlemiyor. Aksine, geri dönüşler dahil, çoğu defa âni sıçramalara sahne oluyor. Zikzak çiziyor. Veya, olayların gayet sıradan seyrettiği duygusu ağır basıyor ki, nicelikten nitelik dönüşümüne yol açan bu tür sıçramaların bilincine, onlar gerçekleştiği an varılamıyor. “Tarihi” oldukları ancak neden sonra, bazen de iş işten geçtikten sonra fark ediliyor.
* * *
ÖYLE ve meselâ, kim tahmin edebilirdi ve de zaten o 1789 Haziranında kim tahmin etti ki, 16. Louis’nin çağrısıyla toplanmış olan Fransız Meclisi’inde topu topu üç papazın taraf değiştirerek burjuvalar safına geçmesi, ünlü Devrim’e götürecek olan süreci başlatacaktır?
Yahut, suikastın tüm spekülatif yönüne rağmen o sıra kim öngörebilirdi ve zaten kim öngördü ki, Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip’in Avusturya-Macaristan tahtı vârisini 28 Haziran 1914 Saraybosna’sında katletmesi, insanlığın yaşayacağı en korkunç savaş ve üç yıl sonraki Bolşevik darbesi dahil, eski bir çağın defterini dürecek ve yenisini açacaktır? Veya Sultan Vahdettin’in Mustafa Kemal’i 9. Ordu müfettişliğine atadığı 30 Nisan 1914 günü kendisi hariç hangi gözlemci düşünebilirdi ve düşündü ki, bu tayin Kurtuluş Savaşı’nın da ötesinde, İmparatorluğun sona erip Cumhuriyetin kurulmasına imkân sağlayacaktır? Evet evet, Berlin Duvarı ya da İkiz Kuleler gibi çok aleni vukuatlar istisna tutulursa, tarihi değiştiren olaylar ve gelişmeler, onlar yaşandığı esnada pek fark edilemiyorlar. Ancak burada hemen ters yönü içeren bir parantez açmam gerekiyor. * * *
O da şu ki, bazen tam aksine, tarihi olduklarına daha o an hükmedilen bazı olaylar ve gelişmeler zaman içinde sınandıklarında,hiç de öyle sonuç vermiyorlar. Fos çıkıyorlar. Fazla uzatmamak için bunu da tek bir emsalle örnekleyeceğim. Yine yukarıdaki 1. Harp ertesi, Versailles sistemi oturtulduktan ve Cemiyet-i Akvam kurulduktan sonra, tarihin değiştiğine ve en azından Batı âleminin artık savaş görmeyeceğine ilişkin olarak yemin billâh senet imzalayanların sayısı her yerde ve her kesimde ibadullahtı. Oysa gerisini biliyoruz, söz konusu “tarihi” (!) gelişme o tarihe bodoslamadan tosladı
* * *
İMDİİ, aslında bu parantezi açmakla en başta verdiğim hükmü, yani Ankara ve Erivan arasında imzalanan Protokol’e biçtiğim “tarihi” sıfatını kendi kendime çürütmüş oldum. Öyle ya, tarih yaşandığı an fark edilmiyor olabilir ama, işte bir de o “ama” var. Eh, madem aynı tarih öngörülemez bir kaostur ve Versailles örneği de ortadadır, bu takdirde benim gibi dereyi görmeden paçayı sıvamaya kalkışıp Türkiye - Erivan mutabakatı için şimdiden “tarihi” damgasını vurmuş olanlar, pek âlâ yanılgıya uğrayabilirler ki, doğru!
* * *
EVET doğru, çünkü bir öngörüden söz ettiğimize göre, şimdiki hiçbir tahlil “tarihi” hükmümü ispatlamaya yetmez. Tekrar ve tekrar ilk şıkkı hatırlatmam da durumu değiştirmez. İşi gücü “öteki”ne nefret temelinde ideoloji ve siyaset üretmek olanları tatmin etmez. Dolayısıyla, zaten kıstası bu olan tarihte her zaman yaşandığı gibi, öngörümü yalnız ve yalnız o tarihin kendisi; yani burada Türklerin ve Ermenilerin kardeşlik sınavı ispatlayabilir.
Ve sonuca daha on yıl var, ben hem mantıki, hem hissi, hem de genel “tarihi gidişat” açısından başarıya inandığım içindir ki, tezime güveniyorum ve yanılgıya ihtimal vermiyorum.