Tandoğan diyalektiği

TAM Tandoğan mitingi arifesiydi ki, "genç subaylar rahatsız" manşetli "Cumhuriyet" gazetesini okuduğumda, gülmem tuttu.

Zira, "cinnet yılları"ndan tanıdığım ve binbir yamanma çabasına rağmen kimse yüz vermeyince, tilkinin dönüp dolaşıp gittiği kürkçü dükkanı misali, özgürlükçülere o "ulusalcı" cerideden sataşan çok hazin, ama çok cingöz bir vasat, miting öncesi gardını şöyle almıştı:

Diyordu ki, eğer büyük kalabalıklar toplanmazsa, bunun nedenini, estirilen "terör" (!) havasından dolayı insanların "Ergenekon zanlısı" diye fişlenmek korkusu oluşturacaktır.

Yook, şayet katılımcı sayısı arşa değerse, o takdirde de demektir ki, "cumhuriyetçi laikler" kimseye pabuç bırakmayacak kadar cesur, kahraman ve yiğittirler.

Buyrun bakalım, hazret nalıncı keseriyle iki ihtimali de öyle kendisine yontmuştu ki, sonuç ne olursa olsun, mutlaka "haklı" ve "doğru" çıkmayı baştan sağlam kazığa bağlamış.

***

EH belli, "cinnet yılları"nda komünist "filozof" (!) Politzer’in iğdiş ve hadım ettiği dejenere öğretiyi şalap okumuştu ya, şimdi de kendisi "diyalektik yapmaya" (!) özenmiş.

Sözümona "tez"i ve "antitez"i değerlendirdikten sonra "sentez"e varıyor.

Ancaak, tabii ki aslında Hegel’ci sistematiğinin ırzına geçiyor. İğfal ediyor.

Zaten işin aslına bakarsanız, bu "diyalektisyenlik oyunu" sırf bizim "ulusalcı" vasat için değil, az biraz Marksist-Leninist mürekkep her "münevver"e özgü bir eğlencedir.

Alarga tekne palamarı gibi, çek çekebildiğin kadar, mutlaka bir kitabına uydurursunuz.

Nitekim, yukarıdaki "şaheser"i (!) okuduktan sonra aklıma, aynı "kızıl diyalektik"i alaya almak için Pekin "intelligentsia"sının ellili yıllarda gizliden fısıldadığı bir fıkra geldi.

***

KOMÜNİST rejim propaganda yapmak için kapitalist ülkelerden gazeteci davet eder.

Pek görkemli ağırladıktan sonra da, Parti ricáli onların ne yazacağını beklemeye başlar.

Sonuç berbattır. Olumlu tek satır çıkmaz. Politbüro üyeleri de, propaganda yerine anti-propaganda oldu diye "Büyük Adam"ın, yani Mao’nun köpüreceği kaygısıyla titremektedir.

Oysa o "Büyük Adam" tüm azametiyle, "ne sanıyordunuz ya, eğer emperyalistler bizi övseydi sosyalizmden sapmış olurduk" buyurur. İnisiyatifi almış olanlar rahatlar.

Bir müddet sonra davet bir daha tekrarlanır. Fakat bu kez Çin’e methiyeler düzülür.

İlk tepkiyi hatırlayan aynı üyeler de "eyvah, demek sapmışız" diye yine titrerler.

Lákin Mao, "görüyor musunuz, o kadar doğru yoldayız ki emperyalistler bile hakkımızı vermek zorunda kalıyorlar" deyince, diğer yoldaşlar şaşkınlıktan apışıp kalır.

Biri cesaret gösterip "ama geçen defa aksini söylediniz" dediğinde ise "Büyük Adam" şöyle tersler: "Ne taş kafalı adamlarsınız, size hálá diyalektiği öğretemedim"!

İşte, Tandoğan mitingi öncesi her ihtimale karşı tedbirini alan bizim "ulusalcı" vasatın "diyalektik"i (!) de, yukarıdaki soytarılığın yerli varyantından başka bir şey oluşturmuyor.

***

OYSA tabii ki bunlar diyalektik filan değil! Hegel, hatta Engels bile kabrinden sıçrar.

Bu, şeyleri "ak-kara", "doğru-yanlış", "iyi-kötü" zıtlarına indirgeyen ve eski Farsi din önderi Mani’ye atfen "manikeizm" denilen antagonik mantığın tá kendisidir!

Çünkü, tüm patırdıya rağmen Tandoğan Meydanı’na insanların toplanmamasını veya az toplanmasını açıklayacak diğer bir "ara soru" vardır ki, zaten e-s-a-s olanı da budur!

Şöyle ki, acaba "cumhuriyetçi" ve "laik" insanların çoğunluğu da, öyle "Ergenekon fişlemesi" korkusundan falan değil, soruşturmadaki zaaf ve ihlallere rağmen o "Ergenekon"un ne mal olduğunu ve "genç subaylar rahatsız" manşetinin niçin ve kimin tarafından atıldığını anlamaya başladıkları için alana gitmemiş yahut gitmeyecek olamazlar mı?

İşte, tezi ve antitezi senteze dönüştürecek "diyalektik soru" budur ki, cevap sizin!
Yazarın Tüm Yazıları