Taliban tıraşı

BELKİ hatırlayacaksınız, geçen hafta ‘traş’ mı yazayım; yoksa araya ‘ı’ harfi ekleyip ‘tıraş’ mı diyeyim diye, etimolojiden sentaksa uzanan pek alim bir laf salatası tıraşladığımdan, esasa girecek yer ve zamanım kalmamıştı.

Bu pazar, metazori ikinci imlada karar kılarak, konuyu devam ettireceğim.

Yani, suratıma ustura perdahı atması için, kekah, berber koltuğa şöyle en kalantor cinsinden kurulacağım.

*

TAMAM ben kuruldum da, malum, Taliban sultasının hüküm sürdüğü Afganistan' da böyle bir şeyin rüyasını dahi kurmak mümkün değildi.

Herifçioğulları tam beş yıl müddetle, ‘sakal sünnettir’ diyerek biz Adem cinsi insanların mutlaka kıllı çehre teşhir etmesi şartını getirmişti.

Neyse, işte Afgan tazısı misali, ‘Kuzey İttifakı’ kalaşinkofluları arkada; sarığı bitli, şalvarı boklu Taliban taifesi de tabanvaya kuvvet önde, şehirler kaşla göz arasında düşünce, erkekler tıraş özgürlüğünü tekrar kazandılar.

Televizyonda gördüm, berberler, halis Solingen çeliğinden olduğu için hiç pas tutmamış makas ve usturaları zuladan çıkartarak, ya Allah, yeniden saç ve sakal kırpmaya başlamışlar. Eski dükkanların önünde kuyruklar uzanıyor...

Bu arada da başka bir şey okudum ki, ilkin inanmak istemedim.

Fakat aynı hikayenin değişik milliyetlerden ve ciddiyeti tartışılmayacak gazetelerde ısrarla yer aldığını görünce, doğruluğukabullendim. Anlatayım:

*

EFENDİM, meğer bu rezil-i rüsva molla bozuntuları yalnız sakal kesmeyi yasaklamakla kalmamışlar.

Sarıklı cahiller aynı zamanda sakalın uzunluğunu da tayin ederlermiş.

Eh, ‘kafir icadı’ (!) santimi ölçek belleyip günaha girecek değiller ya, kıstasları avuç hesabı....

Söz konusu uzunluğun, şimdi unuttum ya çeneden, ya da ağızdan itibaren bir avucun altına inmemesi gerekirmiş.

Diyelim ki, astığı astık, kestiği kestik ‘İslami zaptiye’ (!) devriye gezerken, kıllarının nispeten kısa olduğunu gördükleri birisine rasladı.

Hemen çevirir, adama elini açtırtarak, baş parmak ucundan küçük parmak ucuna olan mesafeyi ölçtürtürlermiş. Yutmadı mı, yandı gülüm keten helva !

Ne Şer'isi, ne adlisi mahkeme tabii ki hak getire... Önce kamcıyla eşek sudan gelene kadar dayak ! Sonra da, yallah, su ve ekmek tayınlı zindana !

Zavallıcık gün ışığını tekrar ne zaman mı görecek ?

Ta ki sakal uzaya ve bir karışlık ölçüyü bula...

*

ANCAK, yahu işte Allah vergisi, bu halt bostandaki sırık domatesi gibi sulamakla bitmiyor ki insanın elinde olsun, Özbek, Uygur ve Taciklerin kılları Taliban'ın aidiyetini taşıdığı Peştu etnisiteden ayılar kadar gür çıkmıyormuş.

Dolayısıyla da, okka altına gidenleri daha ziyade Türki ve İrani kavimlere mensup olanlar oluştururmuş.

Hem en çok bunlar kodese kapatılırmış, hem de sakallar geç uzadığı için onlar diğerlerinden daha fazla süre hücrede kalırlarmış.

Dediğim gibi, yukarıdaki haberleri önce uydurmasyon sandım, fakat Kabil' deki şu efendicağız, Mezar-ı Şerif'teki bu adamcağız diye isim cisim falan da zikredildiğinden, ağzım bir karış açık, doğruluğuna kanaat getirdim.

*

BRE Taliban, şimdi ben sana n'apayım ? Bırak sünnet sakalını, kör baltayla başka bir yerini değil sünnet kökünden hadım etsem, yine hıncımı alamam...

Be dağın ayısı, be vadinin domuzu, be ovanın sırtlanı, medrese rahlen sarığında parçalansın, zaten cehalette üstüne olmadığı için hadi benim sakalımın derdinin seni germesini bir dereceye kadar kabul ettim diyelim...

Peki, senin o kaz kafan insanlardaki tüy yoğunluğu sathının ve uzama hızının ırklara, bölgelere, iklimlere göre değiştiğini ve bunun son tahlilde genetik bir olay olduğunu anlayamacak kadar da mı çalışmıyor ?

Köse Eskimonun veya kılsız Japonun sakalını da mı karışla ölçeceksin ?

Söyle bre molla bozuntusu, şimdi ben senin aklını nasıl başına getireyim ?

*

BULDUM, buldum !

Bir; elime imkan geçtiği an, bu heriflere önce sabah akşam birbirlerini sinek kaydı tıraş etmek zorunluğu getireceğim.

Meymenetsiz suratlarında bir nebze mavimtıraklık belirmeye görsün, yatın keratalar falaka ve öğrenin bakalım, avuç ölçüsü öyle olmaz işte böyle olur !

Ve iki; hepsini berber çırağı yapacağım.

Hayır, tabii ki ellerine ustura falan vermek yok, ne me lazım, fırsattan istifade müşterilerin gırtlağını kurbanlık koyun gibi doğrayabilirler.

Onlar yalnız, sarıklarıyla milletin dükkan sathına düşen kıllarını tek tüy kalmamak kaydıyla süpürecekler ve sonra da ayna karşısında susta durup, artık asla unutmamak üzere, bütün sakalsız çehreleri hafızalarına nakşedecekler.

Yürrrü Taliban, şöyle önden yürü, şu ense tıraşını bir görelim!
Yazarın Tüm Yazıları