Paylaş
Hatta doğru, belki yarın bile gitmeyecek da ancak öbürsü gün gidecek.
Olsun, öz değişmez! Bizim “ulusalcılar” istedikleri kadar canla başla seferber olup Şam diktatörü hesabına 5. Kol faaliyeti sürdürsünler, Suriye’deki rejim er veya geç düşecek.
Fakat dediğim gibi, muhtemelen o erken zamandan ziyade daha geç zamanda düşecek.
ÖYLE, çünkü ta peder Esad’dan beri zorbalık iktidarını hem despotik, hem nespotik; yani ailevi ve mezhebi eksen üzerine inşa etmiş olan Baas yönetimi, sayıca azınlık olsa dahi belirli bir toplumsal kesit üzerinde yükseliyor.
Bir “kaymak tabaka”ya, bir “lejyon gücü”ne, bir “kodaman zümre”ye dayanıyor.
Bunu derken önce, ordudan gizli servislere ve bürokrasiden ticaret burjuvazisine, varlık ve refahını rejime borçlu olan ve o yıkıldığı an kendisi de yıkılacak kesimi kastediyorum.
Eski Komünist Blok lügatini kullanırsak söz konusu sınıfı “kızıl ayrıcalıklılar” elitini tanımlayan “nomenklatura” kelimesiyle adlandırmamız gerekir.
SONRA yukarıdaki hesaba, başta Aleviler olmak üzere, şöyle veya böyle devletten nemalanan ve bilhassa da şehirlerde zenginleşen katmanları ekliyorum.
Bunların tümü belirli bir kalabalık oluşturuyorlar ve de silahlı gücü ellerinde tutuyorlar.
Dolayısıyla, Baas’la kader birliği paylaştıkları için postu kolay satmayacaklarını ve ya herru, ya merru bir iç savaşı göze alarak düşüşü geciktirebileceklerini kabullenmek gerekiyor.
Öte yandan diğer ihtimal, yani rejimin reformlarla “liberalleşmesi” (!) ve Tunus ve Mısır’daki gibi bir “yumuşak geçiş”in gerçekleşmesi olasılığı da artık hızla uzaklaşıyor.
Zira bir; dökülen bunca kandan, zıtlaşan bunca çelişkiden, bilenen bunca kinden sonra acılı ve sancılı muhalif kitlelerin yukarıdaki alternatife he demesi giderek imkânsızlaşıyor.
İki; Suriye’deki diktatoryanın tabiatı gereği biraz “ip salmak” dahi yine onun sonunu getireceğinden, mahdum Esad ve avenesinin böylesine bir manevra marjı bulunmuyor.
O halde evet, bir yandan isyanın iç dinamiklerinin, öte yandan ezici ticaret partenerleri olan Arap ülkeleri, AB devletleri ve Türkiye tarafından uygulanacak ambargonun etkisiyle Şam erkânı bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün “yolcudur Abbas” ve de nokta!
İMDİİ, başta bizim “ulusalcılar”ın Esad’a destek kampanyası yürüttüğünü belirttim.
İşte tam burada da hem sosyal dokudaki, hem ideolojik rotadaki ikizlik göz çıkartıyor.
Hadi, sırf Batı düşmanlığından ötürü ve hayali bir “Doğu aşkına” (!) açık veya utangaç “ulusalcılar”ımızın fi tarihinde otobüse doluşup Suriye tavafına gitmiş olmalarını geçelim.
Tamam da, gerek bizimkiler, gerek Baasçılar “hayat tarzı” itibariyle ve şeklî olarak o Batı’dan yana tercih yapmalarına rağmen iş öze, yani aynı Batı’yla bütünleşen çoğulcu, demokratik ve sivil rejimi sahiplenmeye gelince yüzseksen derece zıt kutba dönüyorlar.
Nitekim Suriye’dekiler de, Türkiye’dekiler pek bir “laikçi” eksende buluşuyorlar ama bir yandan “mazlumiyet” adına İran mollakrasisine toz kondurmuyorlar; diğer yandan ise gelişmeleri yine aynı tür komplo teorileriyle açıklamaya çalışarak “dış parmak” arıyorlar.
Hangi “dış parmak”? Olaylar ortada, statüko değişiminden çekindiği için ABD dâhil tüm Batı cenahının baştan itibaren Şam’a karşı çok müsamahakâr davrandığı ve ancak durum onların iradesi hilafına bu raddeye vardıktan sonra ses tonunu yükselttiği bir vakıa değil mi?
Kaldı ki eğer iç bünyede çok somut ve çok maddi bir neden mevcut değilse hangi “dış güç” (!) geniş kitleleri böylesine seferber edebilecek bir ağa ve bir maharete sahip olabilir?
Esad için artık çok geç ama her boy ve soydan “Esadçılar”ın yukarıdaki sorulara doğru cevap vermesi gerekiyor, zira Şam despotu için çalan çan onların da kulaklarında uğulduyor!
Paylaş