Paylaş
Esad ve avenesinin kendi halkına karşı yürüttüğü katliam hâlâ ve hiç aralıksız sürüyor
Topçu salvosu altındaki Deraa’dan, Humus’dan, Hama’dan, İdlib’ten gelen feryatlar her geçen gün daha çok yükseliyor ve kurban sayısı yine her geçen gün daha çok tırmanıyor.
NİTEKİM bizzat BM rakamlarına göre bu ülkede ölenlerin sayısı sekiz bine ulaşmış.
İşkenceye yatırılanların, zindana atılanların, evini barkını yitirenlerin, şuraya buraya mülteci olanların ise haddi hesabı yok! Çetelesi tutulamıyor.
Ve şüphesiz, Türkiye dahil uluslararası camianın yukarıdaki durum karşısındaki çaresizliği eski Yugoslavya’da yirmi yıl önce vuku bulmuş korkunç gelişmeleri akla getiriyor.
Malum, Sırp kasap Miloseviç Boşnaklara karşı kıyam başlattığında aynı uluslararası camia alargadan almış ve ancak bıçak kemiğe dayandıktan sonra müdahaleye karar vermişti.
İşte bugün de Beşar Esad’a karşı sürdürülen hareketsizlik o süreci hatırlatıyor.
Evet evet, vicdani ve ahlaki değerler Suriye olaylarında tekrar ayaklar altına alınıyor.
BUNLARI söyledim ama o milletler camiasının şantajla esir alındığını da biliyorum.
Zaten de bunun için “vurdumduymazlık” veya “lakaytlık” gibi suçlama çağrıştıran kelimeler kullanmaktan kaçındım. Nesnel bir ifade olan “çaresizlik” deyimini tercih ettim.
Çünkü en önce, gerek ülke konumu, gerek dünya konjonktürü itibariyle şimdiki Suriye yirmi yıl önceki Yugoslavya’yla kıyaslanmayacak kadar çetrefil bir denklem oluşturuyor.
Ortadoğu dengeleri, Şii–Sünni çelişkileri, İran destekleri, Rusya ve Çin vetoları derken Şam bugünkü ortamda mazideki Belgrad’dan çok daha geniş kozları elinde tutuyor.
Artı, Irak’tan çekilen ve Afganistan’dan da çekilmekte olan ABD yönetiminin, üstelik de seçim arifesinde tek tabanca harekât yapacağını hayal ve iddia etmek hezeyan oluşturuyor.
5. Kol şebekemiz bu yönde tatava koparmakla kara propagandadan medet umuyor.
Zaten “Taraf” gazetesinin yayınladığı “Stratfor” özel istihbarat örgütü iç yazışmaları da Washington’un hiç mi hiç böyle bir niyet taşımadığını tekrar gözler önüne seriyor.
ÖTE yandan yine söz konusu yazışmalar bizdeki aynı grup tarafından üfürülen “Türkiye ABD hesabına Suriye’ye girecek” yönündeki diğer yalanı da silip süpürüyor. Nitekim Beyrut’taki İran Askeri Ataşesi oradaki “Stratfor” kaynağına “Ankara işgal için Kıbrıs’a iki bin komando ve bölgeye beş yüz tank sevketti” diye sözüm ona “bilgi” (!) sızdırıp kaynak da bunu merkeze bildirdiğinde ABD’deki o merkezden şu uyarıyı geliyor:
“İnsaf, iki bin komando diş kovuğuna kaçmaz. Beşyüz tank ise yirmi bin asker demektir ki, bunun tespit edilememesi imkânsızdır. Acem gazına gelme!”
“Stratfor” belgeleri sadece Bursa’daki sağır sultanın bile bildiği “sırrı”(!) doğruluyor.
O da Türkiye’nin ancak mülteci akını ve sınır çatışması durumunda Suriye’de tampon koridor kuracağıdır ki, zaten her sorumlu ve muktedir devlet bu tedbiri almakla yükümlüdür!
BÜTÜN bunlardan şu hazin ve acıklı sonucu çıkarmamız gerekiyor:
Yukarı tükürsen bıyık! Yani Esad ve avanesinin kıyamı karşısında şimdiki gibi çaresiz kaldığımız takdirde insani ve vicdani değerleri cürüm ölçüsünde ihlal ve iğfal etmiş oluyoruz.
Fakat aşağı tükürsen de sakal! Yani kim ki uluslararası camia onay vermeden katliama müdahale etti, “saldırgan”, “işgalci” ve “emperyalist” damgasını yiyeceğinin resmidir!
İşte her dış politikanın hayati ikilemi daima buraya odaklanıyor ki, bu gayriahlaki çelişkinin yakın gelecekte çözümleneceğini sanmak da boş bir hayal olmaktan öteye gitmiyor.
Paylaş