Nitekim bunların kalemşorları tarafından yapılan tahlilleri satır aralarından bir okuyun.
* * *
İLKİN her zamanki gibi komplo teorilerinden medet umdular.
At atabildiğin kadar, ceride sütunlarında ve malûm dezenformasyon sitelerinde asilerin “ABD parmağında oynatıldığını” çağrıştırdılar. “Arabî Soros” (!) moros diye gevelediler.
Fakat çok kör kör parmağım gözüne kaçtı. Millet poposuyla gülünce ısrar edemediler.
Bu defa da kâh “anti-emperyalizm”, kâh “feodal gerilik” lâfazanlığına başvurdular.
Mümtaz Soysal’ın Kemalist modele en yakın Tunus’taki Zeynel Abidin bin Ali diktatoryasını nasıl can-ı gönülden sahiplendiğini tarih vererek zaten daha önce alıntılamıştım.
Ardından, isyan sosyal-faşist bir yönetimin hüküm sürdüğü Cezayir’e de sıçramak eğilimi gösterince “Ergenekoncu Maocular”, “Batı kışkırtması” diye yaygara koparttılar.
Her halükarda statükocu cenah daha ilk andan itibaren “İslami tehlike” çanını çaldı.
“Onlar hiç olmazsa laikti” diyerek beterin beteri var korkusunu yaymaya çalıştılar.
* * *
TABİİ yukarıdaki korku aslında kendi korkularından kaynaklanıyor. Ödleri kopuyor.
Çünkü kürede ne zaman mini minnacık bir değişim yeli esse, bizimkiler dev tayfuna yakalanmış kıtıpiyos kayık gibi titremeye ve sallanmaya başlıyorlar. Nitekim hatırlayın!
Komünizmi çökerten ve “Duvar”ı yıkan 1989 Devrimi insanlığı sevince boğarken onlar, “eyvah Soğuk Savaş bitti, önemimiz azalacak” diye ağlamaya koyulmamışlar mıydı
Çünkü aslında “önemi biten şey” bir devlet ve ülke olarak Türkiye falan değildi!
Eski dünyada varlık ve misyonuna göz yumulan o statüko unsurlarının ta kendisiydi!
Dolayısıyla, 1989’daki evrensel dönüşüm er veya geç mutlaka Türkiye’ye de dönüşüm dayatacağından eski egemenlerin paniklemesi maddenin tabiatına uygun düşüyordu.
* * *
İMDİİ, Arap devrimlerin yarattığı ve yaratacağı dinamiğin “ulusalcı ? statükocu” zevatı bugün tekrar paniğe sürüklemesi yukarıdaki maddenin tabiatına yine uygun düşüyor.
Fakat kendi varlıksal korkularını “İslami tehlike” diye başkalarına sallamaları boştur.
Böylesine bir taktik hanidir yaşadıkları stratejik ricatta ancak can havli hamlesi olur.
Zira rota gelecekte nereye kırılırsa kırılsın, Ortadoğulu kitlelerin yıktığı ve yıkmakta olduğu şeyler aslında bizim “ulusalcı - statükocu” cenahın gönülden iman ettiği şeylerdir!
* * *
EVET öyledir ve Bin Ali’nin ve Mübarek’in geçmişte daha Batıcı ve laik; Kaddafi’nin ise daha “Üçüncü Dünyacı” ama daha dini belagat kullanmış olması özü değiştirmez.
Yani Türkiye’deki kesimin ideolojik bakış açısından değiştirmez. Hepsi detaydır.
Zira tüm bu rejimler bizimkilerin tapındığı otoriter payandalar üzerinde yükseliyordu.
Nitekim de başta Tunus ve kısmen Mısır, bazıları “eski Türkiye”den esinlenmişti.
Oysa yine böyle bir Türkiye esinlenmesi var ama bugünkü örnek farklıdır.
Yeni emsâl “ulusalcı ? statükocu” kesimin nefret ettiği “yeni Türkiye” modelidir.
Yani, Dar-ül İslam’da “Müslüman Demokrat” kimliği ilk kez bir siyasi kurum olarak yaratan ve modern sekülarizmle bütünleşen AKP’nin iktidar olduğu şimdiki ülkemizdir!
Ve o “ulusalcı ? statükocu” zevat bunu cin gibi saptadığı içindir ki Arap Âleminde esen devrim fırtınasından çok korkmaktadır, çünkü son nefesinin de söndüğünü görmektedir.