TÜRKİYE’deki statüko s-t-r-a-t-e-j-i-k açıdan ricat konumundadır.
Geri çekilmektedir. Yeni mevzi kazanmayı değil, eski mevzileri korumaya çalışmaktır.
Ve, kendisi de bal gibi bunun farkında olduğu içindir ki, paniklemiş durumdadır.
Ancak, tabii ki "eli boş" durmamaktadır. Durmayacaktır da!
O son mevzileri de yitirmemek için can havliye ataklar gerçekleştirmektedir.
Fakat bu ataklar yalnız ve yalnız t-a-k-t-i-k’tir! Zamanda ve mekánda sınırlıdır.
Stratejik bir "karşı taarruz"a dönüşememektedir ve dönüşemeyecektir!
* * *
DÖNÜŞEMEYECEKTİR,çünkü panikleme yaratan hemen her ricat durumunda yaşandığı gibi, statükonun artık tek bir "karárgahı" yoktur. Dağılmıştır. Çok başlıdır.
Savunmaya yönelik taktik atakları koordine edecek ve toparlanma durumunda onlara stratejik bir karşı - taarruz boyutu kazandıracak "komuta merkezi mevcut değildir.
Zaten eşgüdüm ve hiyerarşi olmadığı içindir ki, levázım erleri bile top ateşlemektedir.
"Ergenekon Çetesi" türünden yapılanmalar da işte bu başıbozukluğun tezahürüdür.
* * *
FAKAT çok daha ötesi, aynı statükonun bir "beyin takımı" da yoktur. Tıntındır.
Bugünkü statüko, kendi manevra kabiliyetiyle hasım kuvvetler arasındaki marjı doğru kıyaslayacak; yedek birlikleri, silah türlerini, mühimmat stoklarını milimetrik hesaplayacak; coğrafya, meteoroloji ve topografya verilerini harfiyen haritaya işleyecek; muharebe sahasının hayati dış unsurlarını göz önüne alacak; bilhassa da, şimdiye dek neden ricata çekilmek zorunda kaldığı hakkında enine boyuna düşünecek bir "kurmay zeká"ya sahip değildir.
Hep taktik düşünmektedir. Hep taktik düşündüğü için de strateji oluşturamamaktadır.
Yine hep bodoslamadan dalarak her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdığı içindir ki de, hedeflediğinin tam tersi sonuçlara ulaşmakta ve dolayısıyla, daha çok mevzi yitirmektedir.
* * *
ÖRNEĞİN, "Kanal D" televizyonu tarafından yaptırtılan son sondaja göre, "statüko hukuku"ndan medet uman Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’yi kapatmak girişimi cüretkárlığından sonra, "Türkiye mutlaka AB’ye üye olmalıdır" diyenlerin oranı ciddi biçimde artıyor.
Bu demektir ki, kendi kapanına düşen statüko, evrensel değerleri simgelediği için hiç mi hiç hazzetmediği Avrupa kurumuna daha çok taraftar "bağışlamış" (!) oldu.
Yani, bırakın taktik atağın stratejik netice vermesini, tam tersine, ufuksuzluğundan dolayı, kısmen elinde tuttuğu diğer bir mevzide dahi gerilemek zorunda kaldı.
Yukarıdaki örneğe, "web muhtırası"nın temmuz seçimlerinde; cumhurbaşkanlığı ve türban zıtlaşmasının ise daha sonra iktidar partisini güçlendirdiği vakıasını eklemek gerekiyor.
O halde, hedefin yüz seksen derece zıddındaki karavanaya atan ve strateji fukaralalığı göz çıkartan böyle bir statükoda "kurmay zeká" aramak, akılcılığa hakaret anlamına geliyor.
Hele hele, mahalle sákinleri arasında "Ku Klux Klan" üyesi izlediği yetmiyormuş gibi, şimdi de etrafta "Sabetayist" (!) keşfeden ve "yegáne dostumuz emekli generallerdir" diyen bir "andıçlar statükosu"nda hiç aramamak gerekiyor.
* * *
FAKAT, panikteki statüko ipin ucunu tam kaçırdı diye muharebe kazanılmış değildir.
Hiçbir hasım küçümsenemez. Aksi takdirde, ufukta áni hezimetler belirir.
Kaldı ki, "kurmay zeká"nın varlığı ve yokluğu bir unsurdur ama, her şey değildir.
Savaş tarihi, bu zeká yoksunlarının da sırf kaba kuvvetle çok zafer kazandığını yazar.
Dolayısıyla, taktik taarruzlara rağmen stratejik gerileme içinde olsa bile, "statüko güçleri"nin "yenilikçi güçler" karşısında yenilgiye uğradığı söylenemez. Şu an söylenemez.
Durum hálá ortadadır, ama şükür ki o s-t-r-a-t-e-j-i-k ibre artık ikincilere dönüktür.