Statüko mu?

DAHA neler, AKP’yi kapatma girişimi "statüko seçkinleri"nin işgüzárlığıymış.

Estağfurullah! Akıl var, yakıl var ve de açıkçası, devenin nalı!

Tamam, ortada bir işgüzárlığın; işgüzárlık ne kelime, dehşet bir cüretkárlığın ve inanılmaz bir fütursuzluğun hüküm sürdüğü tabii ki kesin! İnkár etmeye kalkışan çarpılır.

Fakat bunu "statüko seçkinleri"ne bağlamak her iki deyimin canına okumak olur. Bugün birincisinden, yani "statüko" kelimesinden başlayacağım.

* * *

MALÛM, Latince’de "status quo" imlásıyla yazılan "statüko" bir "oluş durumu"nu; bir "şimdiki an" kavramını adlandırmak için kullanılır. Nesnel bir olgudur ve nötrdür. Örneğin, 1974’ten beri Kıbrıs’ta geçerli olan siyasi - askeri yapı bir "statüko"dur.

Aynı yılın 20 Temmuz’undan önceki durum ise "geçmiş" bir "statüko ante"ye; hattá savaş sonrası oluştuğu için, "kavgadan önceki" bir "statüko ante bellum" tanımına girer.

O halde bir; her statüko bir "mevcut"tur. Hál-i hazırda varolan şey ve zamandır.

Dolayısıyla iki, ona yandaş güçler "temel strateji"yi savunma ekseninde inşa ederler.

Ve yine dolayısıyla üç; bu güçler "durağancı", en azından muhafazakár davranırlar.

Fakat dört, stratejik savunma "taktik" saldırı gerçekleşmeyeceği anlamına gelmez. Nitekim, Karl von Clausewitz’i okumuş olmak illá şart değil ama askerlik sanatına biraz vakıf olanlar bilirler ki, geniş bir cephedeki "stratejik statüko"yu hasım tarafa karşı koruyabilmek için, çoğu defa "taktik taarruz"lar yapmak zorunluluğu doğar.

Eh, aynı Clausewitz "savaş siyasetin uzantısıdır" gerçeğini dile getirdiğine göre, bunun politik arenada da aynen geçerlilik taşıdığı söylemek kadar doğru bir şey olamaz.

* * *

İLK bakışta, yukarıdaki şemayı ülkemize uyarlamak son derece kolay gözüküyor.

Mademki her statüko doğası itibarıyla durağan ve muhafazakardır, o halde Türkiye’deki statüko da kendi "savunma stratejisi" içinde yeni bir "taktik saldırı"ya geçmiştir.

Somutlaştırırsak, bir yıl önceki "internet muhtırası" sökmeyip AKP büyük atılımla tekrar hükümet olunca, malûm "statüko güçleri" Yargıtay Başsavcısı’nın akıllara sedá ve demokrasiye veda "iddianamesi"yle (!), ikinci bir taarruz daha başlatmışlardır.

Yani, hiçbir demokratik devlette asla düşünülemeyecek biçimde, bizim savcının aynı zamanda başkomutan olan Cumhurbaşkanı dahil, beş yıldır iktidarda bulunan ve arkasına çok geniş bir halk desteği alan partiye karşı "kapatma davası" (!) açması şuna benzemektedir.

* * *

ZATEN hep siper beklediği için durağanlığı daha da kemikleşen statüko kurmayları, hasım tarafın yoğun yığınak ve ikmal yapması karşısında ániden harekáta geçmişlerdir.

Söz konusu hasım kuvvetleri ansızın dağıtmak ve hırpalamak taarruzunu başlatmıştır.

Zira, barikatları aşındığı ve birlikleri güç yitirdiği için o kurmay karargah farkındadır ki, kendi "stratejik cephesi"ni korumak ancak "baskın basanındır" taktiğiyle mümkündür.

Dolayısıyla da, son güllelerini, son mermilerini, son ihtiyatlarını kullanmak dahil, umulmadık bir "taktik hamle"yle cepheyi kollamak, yani statükoyu korumak azmindedir.

* * *

DOĞRU, işte buraya kadar Başsavcı’ının AKP’yi kapatmak girişimini "statüko seçkinleri"nin taktik taarruzu olarak değerlendirmek mantığa son derece uygun gözüküyor.

Gerçekten de, genel teoriyle ülkemizdeki gelişmeler tıpatıp uyuşuyormuş gibi geliyor.

Ancak, hiçbir statüko bu kadar a-k-ı-l-s-ı-z ve hiçbir seçkin bu kadar v-a-s-a-t olamaz.

Hiçbir cephe bu koflukla tutulamaz! Hiçbir kurmay da bu tıntınlıkla komut veremez!

Ama yook, eğer gerçekten böylesine hazin ve böylesine gariban bir durum söz konusuysa, o halde kavramları tümüyle değiştirmemiz gerekiyor ki, bunu yarın işleyeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları