Başımdan savmak için havaalanına götürdüğüm o ihtiyar, çirkin ve şişko sanal partnerim; yani, internet ortamında Alman meslektaşının adını kullanan felsefe profesörü aniden ifşaatta bulundu.
"BEN, Maskara’yım!"
Ben de o an düştüm. Ben de o an bayıldım. Ben de o an çakıldım.
Elim ayağım buz kesildi, başım döndü, midem bulandı, bağırsaklarım guruldadı.
Ama yine de siz okuyucuların verilmiş sadakası varmış ki, oracıkta sekte-i kalpten öteki tarafa gitmediğim için bu yazıyı kaleme alabildim.
*
EVET evet, aynen böyle oldu.
Ve kabul, haftalardır anlattığım ve bugün sonuna geldiğim "chat maceramı" belki arada bir süsledim püsledim ama, eğer yukarıdaki "i-t-i-r-a-f" konusunda tek kelime yalanım varsa, Rabb’ım çocuklarımı bir defa daha görmeyi benden esirgesin.
İşte, başımdan çabucak savmak için havaalanına götürdüğüm o "ihtiyar, çirkin ve şişko", "sanal partner"im; yani, bir taşra üniversitesinde felsefe profesörü olan ve "internet ortamı"nda Alman meslektaşının adını kullanan "H.Arendt", aniden bu ifşaatta bulundu.
"Profil"ine yerleştirmiş olduğu sonsuz cazibeli ayak fotoğrafından dolayı "kırmızı ojeli Maskara Hanım" adını taktığım ve haftalardır bana yine "sanal biçimde" ilán-ı aşk eden "genç, güzel ve endámlı" kadının aslında mevcut olmadığını; onu, "beni fethedebilmek için" kendisinin yarattığını açıkladı.
Ancakbaklayı ağzından çıkartana kadar da bir melodram; háttá bir tragedya yaşandı.
Bunu da açıklayayım.
*
GEÇEN pazar anlattığım gibi, "H.Arendt"in uçağı bir an evvel kalksın diye kulağım anons hoparlöründe ve gözüm hareket tablosunda, o havaalanı kafeteryasında hiç konuşmadan, iki kukumav kuşu gibi karşılıklı oturuyoruz.
"İhtiyar, çirkin ve şişko" kadın aniden ağlamaya başladı.
Şaşırdım. Afalladım. Son tahlilde terbiyeli insanımdır ve pot kırmadığımdan eminim.
Ama yine de derhal, "N’oldu, sizi inciltecek bir şey mi yaptım" diye sordum.
Bu defa ağlama hüngürdemeye dönüştü. Garsonu ve müşterisiyle etraf bize bakıyor.
Kıpkırmızı olduğumu hissettim ki, şimdi iki defa utanıyorum:
Bir; böyle şeylerden zaten nefret ederim ve elálemin içinde rezil olmaktan korkarım.
İki; o elálem es kaza karşımdaki "ihtiyar, çirkin ve şişko" kadının benim "yavuklum" olduğunu düşünür ve belki seyahatten, belki tatsızlıktan dolayı ayrıldığımız için ağladığı hükmüne varırsa, açıkçası, böyle bir "birliktelik" (!) sergilemek daha da beter!
Her neyse ve işte "H.Arendt" hıçkırıkların arasında "Ben, Maskara’yım" dedi.
Ve, bu taş kafalı adam ilkin anlamadı.
*
EVET evet, anlamadım, çünkü malûm "maskara" sözcüğü bir hal ve oluş sıfatıdır.
Dolayısıyla, karşımdaki kadının birden "Ben maskarayım" demekle, gerçekleştirmiş olduğu garip ve sıradışı bir işten yola çıkarak hafif özeleştiri yaptığını düşündüm.
Belki de, şu "sanal buluşmaları"mızı neden gerçeğe dönüştürdüğünü kastediyordur.
Ancak, devrik cümle kullanıp tekrar "Maskara benim" dediğinde, tabii ki anladım.
Ve, sonra sıraladı:
*
SIRALADI ki, "chat meydanı"ndaki "portre"m çok hoşuna gitmiştir; fakat, benimle "sanal ilişki" kurmak için dahi "erosta da cázip" bir kişilik yaratmak ihtiyacını hissetmiştir.
Dolayısıyla, "kırmızı ojeli Maskara Hanım"ı yoktan var etmiş ve ardından da hem onun, hem "H.Arendt"in kimlikleriyle benimle "chatlaşmaya" başlamış ve böylelikle, "Kierkegaard" rumuzlu bu satırlar yazarının "karakter dürüstlük"ünü sınamıştır.
TABİİ buyrun bakalım, çünkü şimdi ben de pür hiddet, "Eh, ben de sizin sahtekárlık karakterinizi sınamış oldum" desem haksızlık mı ederim.
Ama demedim, zira karşımdaki "ihtiyar, çirkin ve şişko" kadın gerçekleştirmiş olduğu hilekárlıktan ötürü öylesine hüzünlüydü ki, kin ve intikam içgüdüleriyle bunun acısını çıkartmaya kalkışmak ancak ilkellik olurdu.
Dolayısıyla, kendi kendime, "Budala yárim, işte ’Kırmızı ojeli Maskara Hanım’ın ’sanal aşk’ıylayanıp tutuşup nihayetinde böyle tongaya basarsın ki, ağzının payını alıp bir güzel şapa oturursun. Mehel olsun" dememe rağmen, hiç bozuntuya vermedim.
"H.Arendt"i, "Aa, bu tecrübeyi yaşamam aslında çok isabetli oldu ve ’sanal álem’ hakkında yazmam için konu çıktı" diye teskin ettim.
*
OLDU mu, olmadı mı; inandı mı, inanmadı mı bilemiyorum ve zaten de zerre kadar umursamıyorum ama, o sırada "ihtiyar, çirkin ve şişko" kadının uçağı için anons yapıldı.
Bu defa, gerçekten iki dostmuş gibi vedalaştık ve onu tam yolcu ettim.
Ardından, süratle parkingdeki otomobile yürüdüm; hızla havaalanından eve döndüm; hışımla masamdaki bilgisayarı açtım.
"Chat meydanı"ndaki "sanal profil"im "Kierkegaard"ı bir daha geri gelmemek üzere iptal, yok ve hiç ettim.
Danimarkalı filozofu, artık asla hortlayamayacağı biçimde tekrar mezarına soktum.
Sonra da, "kişilik çiftlemesi" hakkında ruhbilim kitapları devirmeye başladım.
"Kırmızı ojeli Maskara Hanım"ın "sanal aşk"ıymış, şu melûn, şu lánetli ve şu hilebaz postmodern zamanların bilişim teknolojisi aracılığıyla somutlaştığı son "mas-ka-ra-lık" yeter, isterse küt tırnaklı ve kazma ayaklı olsun, ama yeter ki aşklar "ger-çek" olsun!