EFENDİM malûmunuz, şu sıra yumurta pek bir moda oldu.
Ziyadesiyle tüketiliyor. Eh arz ? talep meselesi ya, belki de toptancı halindeki düzine fiyatı tavan yapmıştır. Hayır, yeni bir beslenme modası da aramayın. Hani bazen şarlatan bir hekim “mucize rejim” keşfeder ve bin reklamla furyaya dönüştürür ya, yumurta böyle bir formüle girmiyor. Kabuklu plazmanın kalori, protein ve lipit ihtiva ettiği ve ifrata kaçılmadığı takdirde de yararlı olduğu zaten ezelden beri biliniyordu ki, asparagas reçeteler artık ona rağbet etmez. Nitekim de avuç ayası kullanarak tek elle çift yumurta kıranlarda bir artış gözlenmiyor. O halde biline, tüketimdeki yegâne ve yegâne artış zorbalıktaki artıştan kaynaklanıyor!
EVET evet, zorbalıktaki, çirkeflikteki ve acizlikteki fahiş artıştan kaynaklanıyor! Zira şom ağızlarından yel alsın ama yine de hiç utanmadan, hiç sıkılmadan ve büyük bir arsızlıkla kendilerine “solcu” (!) demek cüretini gösteren güruhlar artık bardağı taşırdılar. Aslında tabii ki evrensel sol kavramıyla hiç ilgisi olmayan ve son nefesini vermekte olan köhne statükonun zaptiyesi bile değil, tekne kalıntısı ve fahri mahalle bekçilerinden başka bir şey olmayan bu “neo-ittihatçı - ulusalcı” çapulcular şimdi çizmeyi tam aştılar. Kim ki onların fanatik, bağnaz ve totaliter ideolojilerini konferans salonunda, akademi forumunda, üniversite amfisinde hallaç pamuğu gibi atacak, onlar da ancak yumurta atıyor. Kendi acizliklerini, birikimsizliklerini, cahilliklerini ve tıntınlıklarını bildiklerinden, kürsüye hasım fikir taşıyan kim çıkarsa çıksın, bu tatlısu “solcu”su ve şovenizm “ulusalcı”sı cephe “örgütsel eylem koyarak” o şahıs veya şahsiyeti kabuklu plazma yağmuruna tutuyor. Artı, işi vahşete bile vardırıyorlar. Evrenselliği savunan diğer bir sol yönetici Roni Margiueles’e yaptıkları gibi, tekme tokat girişerek insanları kan revan içinde bırakıyorlar.
İMDİİ, rezilliğinize rağmen aynı haltlara fazlasıyla karışmış birisi olarak size yine de “arkadaşlar” diye hitap edeceğim delikanlılar ve genç kızlar, şimdi beni dört kulak dinleyin!
BİR solcu olarak diğer solculardan ilk dayağı 1969 kışında ve İTÜ kantininde yedim. Halk savaşı kırdan mı, şehirden mi başlamalı eksenindeki “PDA - Kırmızı Dergi” ayrışması gerçekleşmişti. Birinciyi savunan ben on kurucusu arasında yer aldığım “Dev-Lis”in “pasifist” azınlığında kaldım. “Keskinler” tarafından pataklandım ki, İlk Yardım’a gittim. Tekrar aynı yıl ve tekrar İTÜ seçimlerinde Cengiz’in (Çandar) protestosuna karşı “ultra keskin” (!) “Sarı Erol” tabanca sıkınca da arbedeye atladım. Ama yara bere almadım. Yine piştov çekilen ve yine hatip dövülen forum ve konferans sayısını ise unuttum. Ama 12 Mart 1971 darbesinde dışarı tüyünce, Paris’teki Öğrenci Birliğini basan gruba bu defa ben elebaşılık ettim. TİP ve TKP yandaşlarını Sorbon avlusunda değnekle kovaladım. Fakat 1979 yılında o TKP’liler Fransa’nın intikamını benden bir aldılar, pir aldılar. Brüksel yürüyüşünde eşek sudan gelinceye kadar dövüldüm ki, hastaneye kaldırıldım.
TEKRAR imdii! Ey “yumurta tüketicisi arkadaşlar”, bizler ve rakiplerimiz de tıpkı sizler gibi bütün bu haltları “sol” (!) adına yedik ama aslında yalnız ve yalnız naneyi yedik. “Cinnet yılları”mızla hem 12 Mart’a ve 12 Eylül’e çanak tuttuk; hem de “sol kültür”ü özümsememiş olduğumuz içindir ki şu veya bu “sosyalist devlet”in (!), kendi mikrokozmos örgütümüzün, hatta bizzat T.C. statükosunun otoritarizmiyle uzlaşan totaliter dehşetlere saptık. Fakat yanlışlarımız tabii ki affedilemeyecek olsa bile yine de biz izafi bir özre sahibiz. Ne emsal, deney, gelenek bulduk; ne de dünyayla bütünleşmiş bir Türkiye’de yetiştik. Oysa sizler bunlarda bizim tahayyül dahi edemeyeceğimiz ölçüde Karun zenginisiniz ki, artık o âcz yumurtasını falan değil, fena halde sağa çark etmiş şu “sol” ayağınızı denk atın!