Üstelik, bu yalnızlaşma sırf Batı ülkeleriyle sınırlı değildir.
"Doğu" (!) açısından da geçerlilik taşımaktadır.
Nitekim, Tacikistan başkenti Dûşanbe’de gerçekleşen "Şanghay İşbirliği Örgütü" (ŞİÖ) zirvesi, Moskova’nın istediği doğrultuda bir karar almayı reddetti.
Tamam, ortak bildiri Kremlin’in Kafkas’taki "müdahillik hakkı"nıyarım ağızla kabullendi ama, metin esas olarak ülkelerin, yani Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü vurguladı.
Her halükárda da, aynı ŞİÖ’de temel direği oluşturan Çin, fiili ilhak anlamına gelen ve Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya’yı tanımasıyla orta çıkan oldu bittiye cevaz vermedi.
Zaten de veremezdi!
* * *
EVET veremezdi, çünkü en önce, "Avrasya" mavrasya patırtısı koparak ülkemizi otoriter ufuklara sürüklemek isteyen bizim "ulusalcı - neo-ittihatçı" zevatın iddia ettiğinin aksine, dünya sahnesinde böyle bir coğrafi kurumsallaşma yoktur. Teorik açıdan dahi yoktur.
Zaten ŞİÖ şekillenen yapılanma da asla bir "blok" veya bir "ittifak" değildir.
Bu örgüt taş çatlasa, partnerlerin ancak azámi paydalarda buluştuğu bir "kulüp"tür.
Daha önemlisi, hem yukarıdaki "temel direk" Çin, hem de "gözlemci" durumundaki Hindistan, siyasi ve iktisadi planda Rusya’nın dümen suyuna girmezler ve girmeyeceklerdir.
* * *
GİRMEZLER ve girmeyeceklerdir, çünkü Moskova onlar açından, gerektiğinde Washington’a karşı "denge unsuru" olarak kullanılacak bir "yedek güç"tür. Hepsi o kadar!
Zira Çin’in ve Hint’in esas ufku Pasifik’e; bilhassa da California kıyısına açıktır.
Üstelik, birincinin Tibet ve Doğu Türkistan; ikincisinin ise Keşmir sorunlarıyla hop oturup, hop kalktığı düşünülürse, Pekin ve Delhi’nin Kremlin oldu - bittisine "eyvallah" diyeceğini düşünmek abesle iştigal eder. Bu iki başkent de kendi ayaklarına ateş etmezler.
Nitekim, aynı Pekin lideri Hu Cintao aynı zirve sırasında kendisinden destek isteyen Rus önder Dmitriy Medvedev’le yaptığı görüşmeden sonra, "Gürcistan meselesi Çin’i zor duruma soktu" şeklinde konuşarak, böyle bir desteğin gelmeyeceğini ortaya koymuş oldu.
Dolayısıyla, en başta belirttiğim gibi, saldırgan ve yayılmacı Rusya’nın sırf Batı’dan değil "Doğu"dan (!) da tecrit olduğu Dûşanbe’de doruğunda ayan beyan gözler önüne serildi.
* * *
ÖTE yandan, kızıl veya beyaz daima Rusya olan Rusya’nın bu iki yönlü yalnızlaşma karşısında takındığı tavır, Leonid Brejnev dönemindeki Sovyetler Birliği’ni hatırlatıyor.
Nasıl ki Afganistan’ın işgali ertesinde daha da çok tecride gömülen o dönem SSCB’si gerilimi tırmandırmış ve Doğu Avrupa’ya "SS-21" füzelerini yerleştirerek Batı’ya meydan okumuştu, üç aşağı beş yukarı, bugünkü Putin - Medvenev ikilisi de aynı taktiğe başvuruyor.
Apar topar ve aksak topal, Moskova bu defa da "Topol" güdümlü füzelerini deniyor.
Ancak, mevcut petrol döviz ve rezervlerine güvenerek yine kısa vadeli düşündüğü ve uzun vadeli bakmadığı içindir ki, şimdiki Kremlin o maziden ders almışa benzemiyor.
Aynı SSCB’nin, "rest"i gören ve "yarış"ı tırmandıran bir Ronald Reagan tarafından başlatılmış "yıldız savaşları" projesine ayak uyduramadığı için çöktüğünü unutuyor.
Artı, yine kısa vadeli hesap yapan Moskova, bu fütursuz yaklaşımıyla hem Yaşlı Kıta’yı metazori ABD’nin kucağına itiyor; hem de kendisinin son tahlilde, iktisadi ve teknolojik açıdan "kof", en azından "muhtaç" bir devlet ve ülke olduğunu göz ardı ediyor.
İşin özü, yenilen pehlivan güreşe doymazmış misali, Batı’da ve Doğu’da tecrit bir Rusya "rövanş"a soyunarak, tekrar "soğuk savaş"tan medet umuyor.
Ve, o "soğuk savaş"ı kimin kazandığını hatırlamayacak kadar hafıza kaybına uğruyor.