SIRF AKP’ye değil bütün ulusumuza kutlu olsun, pazar günkü seçimler tıpkı 15 Mayıs 1950 seçimleri gibi Türkiye demokrasisi için muazzam bir zafer anlamına geldi.
Modern cumhuriyet tarihimize de daha şimdiden altın harflerle yazıldı.
Dolayısıyla, nasıl ki elli yedi yıl önce tek parti iktidarını yıkan oylamayı demokrasi bayramıyla simgeleştiriyoruz, gelecekte de 22 Temmuz’u "sivillik bayramı" olarak anacağız.
Tekrar kutlu olsun!
* * *
EVET, pazar günkü seçimler o 15 Mayıs 1950’nin doğal uzantısını oluşturdu.
Yarım asırdan fazla süren "demokratikleşme süreci"ni tamamladı. Noktayı koydu.
Dün sabahtan itibaren "geçiş dönemi" bitti ve iradi arzu kesin sisteme dönüştü.
Bundan geri dönüş de mümkün değildir! Asla ve asla değildir!
Zaten 22 Temmuz’u elli yedi yıl öncekinden ayıran ana özellik de burada odaklanıyor.
* * *
ÖYLE, çünkü "yeter, söz milletin" sloganlı seçimler tek parti iktidarını parlamentoda noktalasa dahi, onun ideolojik sultasına ve devlet hükümránlığına son vermemişti.
Nitekim, yarım asırdır gerçekleşen askeri darbeler ve "hukuki" dayatmalar da "statüko zaptiyelerinin" o sultayı ve o hükümránlığı korumak ihtirasında hayat buldu.
Ve, en son olarak yine askerlerin 27 Nisan "web muhtırası"ndan ve yine "hukukiler"in "anayasa yorumu"na, bunu şimdiye kadar da idáme ve ikáme ettirebildiler.
Bundan böyle ettiremeyecekler! 22 Temmuz 2007’den sonra ettiremezler.
Zira 1950’de paradigma ancak şeklen delinmişti ve dünya konjonktürü de otoriter, en azından vesayetli demokrasialtında yönetilen bir Türkiye’ye göz yumacak seyir izledi.
En önemlisi ise bizzat o Türkiye milleti "söz"ü kesildiği ve susturulduğu zaman daha yüksek sesle haykıracağı bir demokratik kültüre, cesarete ve olgunluğa henüz ulaşamamıştı.
* * *
OYSA şimdi ulaştı ve de zaten 22 Temmuz seçimleri bunun ispatını sunuyor.
Ötesi, sonuç "yeter, söz milletin" diyenler için "sivil zafer" yansıttığı ölçüde, onun "anti"sindeki statüko paradigması açısından korkunç bir "resmi hezimet" niteliği taşıyor.
Yani, elli yedi yıl önce az biraz yara almış olan o paradigma önceki gün haniyse çöktü.
Öyle ki, kışla mevcutlu web muhtıralarıyla; vicdán yoksunlu mahkeme kararlarıyla; emekli general komutlu cumhuriyet mitingleriyle; laikçi bezirgán üfürmeli şeriat öcüleriyle; azılı azınlık yaygaralı "ulusalcı-kuvvacı" şiarlarıyla; "vatansever kuvvetler" parolalı haraç çeteleriyle falan, statüko ideolojisi ve onun emir erleri büyük ölçüde şamar yediler.
Artı, sosyoloji cahili şarlatanların "yükselen milliyetçilik" mavalları; "sol" kalpazan partilerin neo-faşist söylemleri; medyaların "yorumcu" nûmuneleri falan da berhava oldu.
Gelişme daha çok sıcak bunun farkına henüz varılmıyor ama, yakın - orta vadede hep beraber göreceğiz, 22 Temmuz 2007’de Türkiye’de yeni, yepyeni bir statüko doğdu.
* * *
BU kez akl-ı selim sahibi bir "durumdan vazife çıkartma" gerçekleşeceğini umalım.
Yani ümit edelim ki, demokrasiyi ve anayasayı hiçe sayarak muhtıra ve kelám buyuran "iyi saatte olsunlar" böylesine misyon vehimlerinin nereye vardırdığını artık nihayet görür.
Paşa paşa asli iş ve mekánın başına dönerek de "sivil zafer"in iradesine itaat eder.
Ve yine umalım ki, Deniz Baykal’ın sağ kolu ve "ulusalcılık" şampiyonu Onur Öymen’in CHP bozgununa gerekçe olarak seçmenlerin "mantıki" (!) davranmadığını göstermesi hezeyanındaki gibi, "milletten başka millet" arayışlarına artık bir nokta konulur.
Ama yook, bunlar hálá eski tas, eski hamam statüko zaptiyeliğini sürdürecek, ne gam!
22 Temmuz "sivil zaferi"ne çomak sokmaya kalkışanın kendisi artık asla kalkamaz.