Paylaş
Belirli bir kesim sabah bunu tekrarlayarak kalkıyor, akşam bunu tekrarlayarak yatıyor.
Haa, “faşizm” gibi sonsuz vahim bir deyim kullanılmadan “otoritarist” eğilimlerden söz edilse, göreceli olsa bile kısmen benim de katılacağım böyle bir tez az çok tartışılabilir.
Fakat sen tut, 20. Yüzyıldaki en berbat totalitarizmlerden birini ağzında sakız yap!
Oysa hayır, bin defa hayır, iddia ne kelime, bu kuyruklu iftiranın hiçbir temeli yoktur!
* * *
YOKTUR, zira her şeyden önce Türkiye’deki durumla, faşizmin sosyal tabanı, siyaset teorisi, iktidar pratiği ve yeşerme–tutunma ortamı arasında en ufak benzerlik bulunmuyor.
Nedenlerine daha sonraki yazılarımda uzun uzadıya ve kılı kırk yararak geleceğim.
İkinci olarak ise yukarıdaki yeni “öcü”yle korkutmaya çalışanların büyük çoğunluğu hiçbir şekilde samimiyet yansıtmıyorlar ve dolayısıyla da asla ve asla ikna edici olamıyorlar.
* * *
EVET samimiyet yansıtmıyorlar, çünkü onlar değil miydiler ki daha düne dek “irtica hortluyor” diye hop oturup, hop kalkıyorlardı. “Şeriat geliyor” diye kıyamet kopartıyorlardı.
Pekiii, şimdi nasıl oluyor da “mürteci iktidar” (!) aniden dönüşüverdi? Sekülerleşti?
Birden bire ne zuhur eyledi ki AKP hükümeti, geçtim laikliği, daima din karşıtlığıyla özdeşleşen ve deist, hatta paganist eğilimlerle bütünleşen o “laikçi” faşizme kayıverdi?
Sakın parti kurmayları Mussolini’den bile önce faşizmi teorize etmiş olan Charles Maurras’ı okuduktan sonra hazretin hinliğini kendilerine taktik bellemiş olmasınlar?
Yani, aslında düpedüz ateist olan bu mösyö sırf “Fransızlık ruhuyla” eklemleştiği için nasıl ki Katolik Kilisesi’ni kasten kutsallaştırmıştı, belki bizimkiler de Müslümanlığı bir araç olarak kullanıyor ve bunun vasıtasıyla ülkemizi “kaz adımlı” rejime doğru sürülüyorlar.
Şaka bir yana, tahrifatçılara oranla sayıları çok az bile olsa Türkiye’nin böylesine afakî bir “sivil faşizm”e gittiğine gerçekten inanlar olduğu için, ilkin onların yanlışlarına gelelim.
* * *
EN, en önce, baştan sona kadar yanlış olan ilk şey bizzat “sivil faşizm” deyimidir!
Bu, dilbilimde “ıtnab” veya “pleonazma” denilen tekrarcı uzatmanın ta kendisidir.
Çünkü, her faşizm zaten s-i-v-i-l-d-i-r!
Belki bir nebzecik, sonra değineceğim Franko İspanya’sı – o da kendi sürecinde geçici kalmak kaydıyla - bir istisna oluşturur ama, aslında bütün tarihsel
faşizmler si-vil-dir!
Oysa demokrasi karşıtı rejimler sayısızdır. Totalitarizmlerin cinsleri ibadullahtır.
Fakat asgari şartlar yerine getirilmediği müddetçe bunlar faşizm değildir! Zaten militarizm de illâ faşizm değildir. Berlin’de de, Roma’da da, Lizbon’da da onunla çelişmiştir.
Ayrınya yarın gireceğim, taklit ve benzerlerine rağmen faşizm, mekânda esas itibariyle İtalya’ya özgü; zamanda ise 1. Harp ertesinin genel olarak Avrupa konjonktürüne eklemli; anti-demokratizm temelinde bir “yeni insan” projesi yaratmak hedefini güden modern, totaliter, laik ve devrimci bir ideolojidir ki, bundan sonra nokta, satırbaşı ve paragraf gelir!
* * *
O halde, yukarıdaki faşizmi zerre kadar anlamamış Yorgi Dimitrov ve Komintern vasıtasıyla komünistlerin daha otuzlarda dayattığı terminolojik tahrifat tuzağına düşmeyelim.
Yani, Nazi cürümlerden dolayı giderek küfre dönüşen ve tıpkı “soykırım” gibi büyük bir boşboğazlıkla dil pelesengi edilen “faşizm” deyimini bir kullanmadan, bin düşünelim.
Hele hele, hiçbir faşist ortam ve modelle asla ve asla benzeşmeyen günümüz Türkiye’sindeki “gidişatı” uydurmasyon bir “sivil faşizm” sözcüğüyle “öcüleştirmeden” önce külâhı önümüze koyup milyon defa düşünelim ki, bu külâhı yarın da çekiştireceğim.
Paylaş