Paylaş
Kürt sorununda asla ve asla askeri çözüm yoktur! Asla ve asla da olmayacaktır!
Tabii bu “asla”yla insan vicdanını aşan ve kitlesel imha öngören silahların kullanımını veya 1915 Ermeni tehcirini hatırlatacak kıyam yöntemlerine başvurulmasını dahil etmiyorum.
Çünkü “vur kurtulcular” için bile 21’nci yüzyılda böyle bir alternatif mevcut değildir!
O halde, hiç aralıksız tekrarladığım bu ana ilkeyi vurguladıktan sonra Uludere’de 35 masum yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan dehşet olayı yukarıdaki çerçevede analiz edelim.
* * *
TÜRK Silahlı Kuvvetlerine mensup stratejistler doksanlı yıllarda şu tahlili yaptılar. Dediler ki, PKK’ya karşı sürdürülen mücadele aslında “düşük düzeyli savaş”tır!
Doğrudur! Saptama yüzde bin yerindedir! Ve dün olduğu kadar bugün de geçerlidir!
Zira TSK, Kürt şiddet örgütüne karşı örneğin bir ABD’nin Vietnam’da veya yine hem aynı ABD’nin, hem de müttefiklerin Afganistan verdiği türden bir savaş yürütmektedir.
Kağıt üzerindeki güçler dengesiz olduğu için de böylesine çatışmalar modern lügatta “asimetrik” olarak tanımlanmaktadır. Çünkü devlet orduları büyük imkanlarla donatılmıştır.
Fakat hasım taraf bunlardan mahrum olsa bile onun da başka artıları vardır.
Coğrafi, ruhi ve bilhassa da insani avantajlardan yararlanmaktadır.
“İnsani avantaj” ifadesiyle gerillayı “suda balık” kılan ve kâh kendisine aktif destek veren, kâh da pasif korunma sağlayan yerel ahaliyi ve taraftar kitlesini kastediyorum.
Oysa PKK, belki Kürt kitleleri sindirdiğinden; belki onları gerçekten cezbettiğinden; belki de her ikisi birden devreye girdiğinden, TSK işte bu çok önemli unsurdan yoksundur.
Artı, devletin ve kamuoyunun gözetimi altında olduğu içindir ki o TSK ne o PKK’nın ceberut yöntemlerine başvurabilir, ne de Suriye ordusunun “pasifikasyon”unu uygulayabilir.
* * *
ÖTE yandan son faciada yaşandığı gibi, mevcut şartlar altında muharebe eden bütün nizami orduların göz yapayım derken kaş çıkartması da operasyonel bir gerçekliktir.
Nitekim yukarıdaki ABD’nin yine yukarıdaki Vietnam ve Afganistan’da kaç tane “yanlış”a düşerek kaç defa özür dilediğini; daha ötesi, ezelden beri sayısız arbedede sayısız ordunun kendi kuvvetlerini kaç kez tahrip ve telef ettiğini hatırlamak yeter! Dolayısıyla Şırnak olayının altında kasıt ve öküzün altında da buzağı aramak abestir.
Üstelik, sorumlular cezalandırılmalıdır, ama TSK’nın PKK karşısında “hafif”(!) kaldığı yönündeki eleştiri ve iddialar temelsizdir. Hem mesnetsizdir, hem insaftan yoksundur.
Mucize yok, aynı TSK herhangi bir ordu, herhangi bir “asimetrik savaş”ta ne kadar muzaffer ve değilse işte o kadar muzaffer ve değil; aynı PKK da her hangi bir gerilla yine aynı cins savaşta ne kadar başarılı ve başarısızsa işte o kadar başarılı ve başarısızdır ki, nokta!
* * *
DİĞER taraftan, 35 insanımızın canına mal olan trajedi “ultra teknik” imkanların da Kürt sorununda “askeri çözüme” götüremeyeceğine dair yeni ve somut bir delil oluşturuyor.
Çünkü hengame ister asimetrik, ister simetrik olsun; uçak ister pilot barındırsın, ister barındırmasın, hiçbir savaş piyade hasım karargâhın gönderine bayrak dikmeden kazanılmaz.
Oysa PKK’nın karargâhı zahiri bir Kandil’de falan değildir!
Hakkâri’de kepenk indiren esnafın ve Taksim’de taş atan Kürt gençlerin ortasındadır!
Yani mermi işlemeyen ve sancak dikilemeyen bir “bunker”in en muhkim yerindedir.
Zaten de bu nesnel ve inatçı olgu “askeri çözüme” olamayacağının en kesin ispatıdır.
Kürt sorunundaki yegâne çözüm “vur kurtul”u da, “ver kurtul”u da aşan sivil, siyasi ve insani bir çözümdedir ki, yarın başlayacak 2012 bu akl-ı selime kavuşacağımız yıl olsun!
Not: Şırnak faciasından ötürü Marsisto-komünizme ilişkin yazının devamını haftaya bıraktım.
Paylaş