Sıcak deniz soğuk rüzgár

EMİNİM, Türk modernleşmesinde hayati bir unsur olan Rusya kökenli milliyetçiler şimdi başlarını kaldırsalar ve ülkemizi Moskova eksenli ve "Avrasya" hayalli bir rotaya sürüklemek isteyen bugünkü "ulusalcılar"ın "Rusofil"liğini görseler, kabirde ters dönerlerdi.

Ve üstelik, mecálleri olsa mezarlarından doğrulup aynı "ulusalcılar"a karşı, "sakın ’milliyetçilik’ kavramını ağzınıza almayın, çarpılırsınız" diye haykırırlardı.

Sonra da, "Slavofillerin beşinci kolu olmaktan vazgeçin" diye eklerlerdi.

***

EVET öyle, çünkü o çok önemli münevverler ki, daha en baştan itibaren, Çarlığın Rus olmayan halkları boyunduruk altına almasına karşı mücadeleye öncülük etmişlerdir.

Ötesi, yukarıdaki milliyetçi ve modernist fikirlerle donanmalarında belirleyicilik taşıyan temel unsuru dahi, "ezilen ulus" dürtüsü oluşturmuştur.

Başka bir deyişle, Rusya kökenli Türk milliyetçileri ve modernistleri, bizzat aynı Rusya’ya isyanın ürünü olarak ortaya çıkmışlardır.

Nitekim, Kursavi’den Gaspıralı’ya ve "Küçük Cüz"den "Cedid" hareketine, bütün bir Avrasya Türklüğünün tarihinde daima bu isyanın farklı boyut ve varyantları mevcuttur.

Ama bunlara rağmen sen şimdi kalkacaksın ve zaten "milliyetçilik" sözcüğünden deforme ve dejenere etmiş olduğun; üstelik "ezilmişlik" edebiyatından dem vurduğun bir "ulusalcılık" adına, hem o tarih boyunca sana hep hasım olmuş, hem de daima Türk kavmine karşı genişlemiş bir Rusya’nın dümen suyuna girmek için, "strateji" (!) vaaz edeceksin!

***

BİLİYORUM, buradan itibaren bazıları, "canım, yukarıdaki durum ’milletler hapishanesi’ denilen Çarlık dönemindeydi. Oysa komünistler Rusya Türklerine yönelik baskıyı kaldırdılar ve Ankara’yla iyi ilişki sürdürdüler" mazeretini yumurtlayacaktır.

Pardon! İyi işitmedim, bir daha tekrarlar mısınız? Yoksa şaka mı yapıyorsunuz?

Hayır efendim ve tam tersine, daha Lenin’den itibaren, Bolşeviklerin Slav olmayan kavimlere karşı uygulamış olduğu asimilasyon politikası, İslam halklarını iç bünyede nispeten "rahat bırakmış" olan o Çarlığı bile mumla aratacak bir şiddetle gerçekleştirilmiştir.

Nitekim, hiçbir etnik ve tarihi temele dayanmayan tamamen yapay sınırlarla ve sırf bölmek ve yönetmek için, tüm Türkistan kağıt üstünde "devlet"lere ayrıştırılmamış mıdır?

Sultan Galiyef komünist sömürgeciliğe isyanın bedelini hayatıyla ödememiş midir?

Ve, Kırım Tatarlarından Kafkas Ahıskalarına, yüzbinleri öz be öz yurtlarından sürmek dahil, komünistler Rusya Türklerine modern tarihte hiç olmadığı kadar eziyet etmemiş midir?

***

ÖTE yandan, okka okka fazlası var ve dirhem azı yok, Çarlığın Boğazlar üzerinden "sıcak denizler"e inmek iştahını SSCB bu defa oburluğa dönüştürerek, aynen sürdürdü.

Nitekim, kızıl Stalin’in haki Hitler’le gerdeğe girdiği dönemde ve önce 1939 Moskova, ardından da 1940 Berlin müzakerelerinde, Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov’un Nazi meslektaşı Ribbentrop’tan aynı Boğazlarda "söz hakkı" istediği bir vakıa değil midir?

Yoksa, aynı Rus isteğinin 1944 Ekim’inde Montö’yü değiştirmek; 1945 Yalta’sında, İstanbul’da ve Çanakkale’de üs kurmak; 1946 Ağustos’unda ise "Türklerle ortak denetim yapmak" (!) için müttefikler nezdinde tekrarlandığını yakın tarih yazmamakta mıdır?

Daha yoksa da, ABD’nin oluşturduğu "Truman Doktrini"nin, aynı SSCB’nin aynı oburluğa bir de Ardahan ve Kars’ı katmasından doğduğunu bilmeyen var mıdır?

Hayır, çok kör cahil değillerse tabii ki "ulusalcılar" da dahil, bunlar biraz mürekkep yalamış herkesin malûmudur ama, onların yine de "Rusofil" kesilmesinin arkasında, soğuk step rüzgarlarıyla iliklere işlemiş olan otokratik ve totaliter geleneğe duyulan hayranlık vardır.

Bu gelenekle "ulusalcı" ideoloji arasındaki kan kardeşliğini cumartesi işleyeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları