Say’a, piyanoya ve ulusalcılığa dair (II)

AŞAĞIDAKİ satırları insanların şecere kütüğüyle uğraşarak “ulusalcı” propaganda yapan ve sansasyonalizmi sayesinde de çok satan bir yazarın son kitabından aldım

Haberin Devamı

“KLASİK müzik uygarlıktır. Batılılık ölçütüdür. Şimdi ulusalcılıkla klasik müzik ilişkisine bakalım. Klasik müzik dehaları Haydn, Handel, Mozart, Beethoven ulusalcıydı.

Hepsi aydınlanma bilincine sahipti. (?) (1789) Devrimine inanıyorlardı, devrime bağlıydılar. Ama bu onları ulusal duygulardan yoksun bırakmadı. (?) Yaşasalardı
Mozart da, Beethoven de Fazıl Say gibi konuşur, yazardı, hiç kuşkunuz olmasın”.

Fesüphanallah, güler misin, ağlar mısın?

* * *


EVET güler misin ağlar mısın, çünkü yukarıdaki cehalet ve tahrifat göz çıkartıyor.

Hadi, çok izafi olsa bile yine de Mozart ve Beethoven’a bir tevil bulduk diyelim.

Peki de zaten bütün hayatı boyunca Prens Estherhazy’nin himmetine duacı olmuş olan ve bırakın öyle “devrime inanmayı” (!) falan, tam tersine, “aydınlanma”nın akılcılığına karşı dahi Alman romantizmini sahiplenerek o meşhur “Sturm und Drang”ı besteleyen, mason fakat koyu Katolik bir Jozef Haydn ne zamandan beri “ulusalcı” (!) oldu?

Pes ki pes ve hele iş Frederik Handel’e gelince gerçekten nutkum tutuluyor.

* * *

Haberin Devamı


ÇÜNKÜ, yahu o Handel değil miydi ki öz yurdu Almanya’yı bilhassa terketmişti?

O değil miydi ki kasten İngiliz vatandaşlığına geçmiş ve anayurduyla tüm köprüleri atmış olduğu için Londra’daki Westminster Manastırı’na gömülmeyi vasiyet etmişti?

Üstelik kendi çağında bile “çok fazla kozmopolit” diye eleştiriye uğramıyor muydu?

Artı, zaten 1759’da öldüğüne göre bırakın 1789 öncesinin aydınlanmacılığından etkilenmeyi, onlardan bile evvelki “Eskiler- Modernler” tartışmasında da taraf tutmamıştı.

Oysa siz şu inanılmaz tahrifata bakın ki bütün dünyada “yurtsuz ve  “muhafazakar Hıristiyan” olarak binen Büyük Handel tıpkı yine büyük Haydn gibi, “çok satan yazar” tarafından Türkiye’de “ulusalcı devrimci” (!) diye piyasa sürülebiliyor!

Eh Ankaralı piyanist de aynı fasileden ya, hem onun, hem iki evrensel bestecinin adını kendine siper yapan bizim dezenformatör  “bugün yaşasalardı Mozart da, Beethoven de Fazıl Say gibi konuşur, yazardı, kuşkunuz olmasın” kehânetinde bulunmaktan çekinmiyor.

Ve tabii en hazin tarafı da, okuyucu böylesine mavalları kemal-i afiyetle yutuveriyor.

* * *

Haberin Devamı


HAYIR efendim, tahrifat ve cehalet bir yana yukarıdaki “tez” (!) tümüyle palavradır!

Bu tür çarpıtmalara felsefede “düz mantık” denir. En basit örneği de şu şekildedir:

Kuşlar uçar; doğru! Tavuk da kuştur; yine doğru! O halde tavuklar da uçar; yan-lış!

Eh, madem enstrüman piyano ve madem Hüseyin Sermet veya Pekinel kardeşler Say’ın tam zıddı görüşleri benimsiyorlar, o halde şimdi ben de onları mı örnek göstereyim?

Veya yukarıdaki alıklık cümlesine atfen, “klasik müzik dehası Wagner de, Strauss da, Stravinski de anti-semitti” diye saptadıktan sonra bugün de Yahudi düşmanlığı yapan şu veya bu bestecinin  “arkasından gidilmesini” mi vaaz edeyim?

Oysa ne yukarıdakilerinin gayr-ı insani saplantısı onların dahiliğini engeller, ne de dün belirttiğim gibi, Fazıl Say’ın “ulusalcılık” hezeyanı onun harikulâde piyanistliğini azaltır!

Stravinski’nin kıstası ahlakiyattaki Yahudi husumeti değildir! Partisyondaki “Bahar Ayini” notalarıdır!

Say’ınki de siyasetteki “ulusalcı” hamaseti değildir! Piyanodaki klavyede tuşeleridir!

Ve tabii, genç virtüozu siper yapıp “ulusalcı” dezenformasyona kalkışanların ölçeği ise onların tahrifattaki ve cehaletteki cüretkârlık derecesidir ki, aman tekrar “bis” ve “bis”!   

Yazarın Tüm Yazıları