Paylaş
KUŞAĞIMI belirleyen en önemli ve en hayati olay Vietnam Savaşı'ydı! Hayır, hayır, henüz on altı-on yedi yaşlarında tüyü bitmemiş bir kopilken 6. Filo askerlerini Gümüşsuyu'ndan Dolmabahçe'ye ‘İki, üç, dört daha fazla Vietnam / Ernesto’ya bir selam / Ho, Ho, Ho Şi Min' temposuyla ‘kovalayan’ (!) bu satırların yazarı ‘haytalığa’ (!) çok erken başlamış olduğundan değil...
Uzak Asya'da gerçekleşen arbede, sağcısı, solcusu, hatta futbolcusuyla, bugün yarım yüzyıl civarlarında seyreden bütün bir kuşağı derinden etkiledi.
Dünyada olduğu kadar Türkiye'de de etkiledi...
Öze inersek, TİP'in göreceli biçimde kurumsallaşması; ‘milli petrol’ ve ‘NATO’ya hayır' türü sloganların nispeten tutması; üniversite taleplerinin siyasileşmesi; CHP'nin ‘ortanın solu’ yaklaşımını benimsemesi ve aynı ölçüde de, bunların ters tepkileriyle politik ortamın kutuplaşması, Vietnam Savaşı'nın zincirleme bir süreçte bizim ülkemize yansımasından kaynaklanıyordu.
Çünkü, söz konusu çatışma modern tarihin ilk gerçek medyatik savaşı oldu.
* * *
ÖYLE oldu, zira ister İstanbul'da, ister Paris'te, ister Kahire'de ve bilhassa da ister New York'ta yaşasın, kuşağım yetişkinleri sabah radyolarında, gerillaların başlattığı ‘Tet taarruzu’ haberiyle uyandı.
Öğlen ajansında B-52 uçaklarının Hayfong'a attığı bomba tonajını öğrendi.
Akşamları da ibreyi barışçı bir Joan Baez şarkısı çalan istasyona ayarladı.
Savaş aslında kuşağımı, biz hiç farketmeden, bir anlamda ‘anti - Amerikan Amerika’ yandaşı kıldı. İlk vicdani ‘küreselleşme’ o tarihte başladı.
Nitekim, onu evrenselleştiren medya aidiyet ve kültür itibariyle zaten ABD kökenliydi. Kendi angajmanını sorgulayan özelliği belirleyicilik taşıyordu.
Başka bir deyişle, 30 Nisan 1975 günü Saygon'daki Amerikan elçiliğine komünist bayrak çekildiğinde, savaş cepheden ziyade, o cepheyi görüntüleyen televizyon ekranında ve o savaşı reddeden Joan Baez şarkısında kaybedilmişti.
Ve, şükür ki şükür, nihai ‘zafer’i kazanan taraf ‘Ho, Ho, Ho’ naramızın esaret Vietnam'ı değil, özünde yine benim ‘anti - Amerikan Amerika’m oldu !
* * *
O kazandı ya! İşte savaşın bitiminden 25 yıl sonra ve günah çıkartmak bab'ında Bill Clinton önceki gün Hanoi'ye gitti ki, komünistlerin karşılamayı en alt seviyede düzenlemesine; ziyareti en gizli biçimde duyurmasına; güzergahı en sapa yoldan geçirmesine rağmen, ellerinde kendi çiziktirdikleri Yankee bayrakları, onbinlerce Vietnamlı ABD liderini inanılmaz tezahüratla karşıladı.
Oysa o Vietnam milletinin üç milyonu muharebeler sırasında ölmüştü...
Oysa o Hanoi ahalisinin imanı B - 52 uçakları altında gevremişti...
Oysa o 25 beş yılın edebiyatı ‘Amerikan emperyalizmi’ üzerine oturmuştu...
Çeyrek asır milletlerin kollektif hafızasında bir hiçtir ve buna rağmen Vietnam halkı Clinton'un şahsında simgeleşen ABD'ye ‘zafer’ hediye etti.
* * *
ÖVÜNEREK söyleyeyim, yukarıdaki ‘zafer’ aslında genel olarak kuşağımındır.
Bir: Bill Clinton o yıllarda Vietnam Savaşı'ndan ‘kıvırttığı’ (!) ve Joan Baez dinlediği; yani ‘anti - Amerikan Amerika’yı temsil ettiği; yani vicdani davrandığı; yani ‘safdaşım’ olduğu için bu ‘zafer’ kuşağımındır!
Ve de bilhassa iki: Kuşağımın düşünen çoğunluğu Vietnam'ın ‘kurtuluşu’ndan çok (!) kısa bir süre sonra ‘boat people’ mülteciler akın akın ‘kızıl cennet’ten (!) kaçmaya başladığında ‘ulan, ‘‘Ho, Ho, Ho’’ narası atarak ne halt ettik? Galiba eterin yerine beterine çanak tuttuk’ sorgulamasını başlattığından; yani, akılsız bir vicdanın korkunç vicdansızlıklara götürebileceğini farkettiğinden ve öğrendiğinden, bu ‘zafer’ tabii ki yine kuşağımındır.
İşte muzafferiz ve işte Vietnam Savaşı artık tam bitti!
Paylaş