Savaş, asker ve sivil

‘SAVAŞ askerlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir’!

Yukarıdaki klasik söz eski İngiltere Başbakanı Winston Churchill'e aittir.

Ülkesini ve dünyayı Hitler'den kurtaran büyük devlet adamı bununla iki şey kasteder.

Bir; demokrasilerde, üniformalıların nihai komutası mutlaka sivillerden geçer.

İki; savaşın en genel stratejik hedefini daima politik vizyon belirler.

Zaten aslına bakarsanız, bütün zamanların en büyük muharebe teorisyeni addedilen Prusyalı General Carl von Clausewitz de ‘‘savaş, siyasetin şiddet boyutlu uzantısıdır’’ derken, Churchill'in daha sonra dile getirdiği gerçeği yaklaşık bir asır önce ifade etmiştir.

Fakat buradan hareketle askere ‘‘savaşçı’’, sivile ise ‘‘barışçı’’ damgası vurmayalım.

Belki garip gelecek ama pek çok defa durum tam aksine şekillenir.

* * *

EVET öyle ve madem Winston Churchill'den söz ederek girizgahı 2. Dünya Savaşı' yla yaptım, yine oradan ve çok önemli bir örnekle devam edeyim.

Bu savaş sırasında müttefik ordulara komuta eden General Dwight D. Eisenhower askerlik sanatında gayet vasat bir stratejisti. Özünde de ‘‘barışçı’’ bir politikacı gibi davrandı.

Baştan itibaren Amerikan kamuoyuna oynadı. Zafer İngiliz Bernard Montgomery 'nin hanesine yazılmasın diye de, ‘‘savaşçı’’ Churchill'in tüm ısrarlarına rağmen Britanyalı general komutasındaki birliklerin Nazi kuvvetlerini cepheden yarmasına izin vermedi.

Yine aynı şekilde, Londra lideri Berlin'e hızla ilerlenerek Kızıl Ordu'dan önce Reich başkentine girilmesini hayati bir stratejik zorunluluk adderken, bu talimata da uymadı.

Batı ordularını Elbe Nehri kıyısında durdurdu ve hem çok ölümcül son muharebeleri, hem de dolayısıyla geniş Alman topraklarını Sovyet mareşallerine bıraktı.

Tabii Eisenhower böyle davranabildi, çünkü artık müttefiklerin ‘‘ağababası’’ olan ABD'de önce Başkan Roosevelt'in, sonra da Başkan Truman'ın desteğini arkasına almıştı.

Nitekim, ‘‘conileri boş yere ölüme göndermeyen barışçılığı’’nın mükafatını daha sonra bizzat kendisi Birleşik Devletler Başkanı seçilerek kazandı.

Başka bir deyişle, ‘‘savaş askerlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir’’ diyen Büyük Churchill, çaresiz, Amerikalı generalin yanında ‘‘kan içici vampir’’ portresi çizdi.

* * *

ÜÇ aşağı beş yukarı, aynı şeylerin daha sonra da tekrarlandığına tanık olduk.

Nitekim, Vietnam arbedesi sırasında bazı Pentagon apoletlilerinin Başkan Richard Nixon'a geri çekilmeyi önermesi bir yana, on iki yıl önceki ilk Körfez savaşında ABD Genel Kurmay Başkanı olan ve Baba Bush'a harekatı mümkün mertebe erteleten bugünkü Dışişleri Bakanı Colin Powell, şimdi yine Beyaz Saray'daki ‘‘güvercin’’lerin başını çekiyor.

Ve bu defa da Oğul Bush'un Irak seferberliğinde fren rol oynamaya çalışıyor.

Demek ki, belki mesleki eğitimlerinden dolayı muharebenin ve ölümün ne anlama geldiğini bazı sivillerden daha iyi kavrayan askerlerin ‘‘cenkçi’’ olduğuna dair bir kural yok.

Üniforma eşittir ‘‘savaş’’, kostüm eşittir ‘‘barış’’ yanılgısına düşmemek gerekiyor.

* * *

TAMAM da, bütün bunlar en yukarıdaki esas gerçeği değiştirmez!

von Clausewitz'in tanımıyla ‘‘savaş siyasetin şiddet kullanılan uzantısı’’ olduğuna göre, barışa olduğu gibi savaşa da siyasetçiler, yani sivil yöneticiler karar verir.

Tabii ki, mesleki yükümlülükleri icabı o şiddeti kullanacak olanların; yani askerlerin fikri, öngörüsü, varsayımları sorulur ve de sorulması mutlak bir zorunluluktur.

Ama, onlardan edindikleri bilgiler ışığında nihai komutu sivil kesim verir.

Ve bugün mesafeyle baktığımızda, uzun vadede ‘‘savaşçı sivil’’ (!) Churchill'in doğru, ‘‘barışçı asker’’ (!) Eisenhower'in ise yanlış davrandığını tekrar saptıyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları