EMİNİM, bu satırlardan dolayı şimdi de kalemimi nükleer lobiye "satmış" olacağım.
Şüphe mi var, öyledir efendim! Eh beyaz francala gailesi, işte geçinip gidiyorum.
Allah ne verdiyse, Amerikan "Westinghouse"; Fransız "Safran"; ne bileyim ben, Alaman "Siemens" falan, atom santralı inşa eden firmalardan yüzde "alıyorum"!
Yok abarttım, bunlar çok muazzam para tuttuğundan yüzdelik oran çok fazla sayılır.
Diyelim ki, binde sıfır virgül küsuratlık bir komisyonu cebe atacağım.
Böyle bir meblağın bırakın beni musalla taşına kadar Karun zenginliğinde yaşatacak olmasını, torunlarımın torunlarını dahi ebedi hayat sigortasına bağlar.
Dolayısıyla, müsaade buyurun, "satılık kalem"imi kullanarak şimdi şunları yazayım.
***
ANLAŞILAN, Türkiye enerji bab’ında ciddi bir "nükleer atak"a hazırlanıyor.
Nitekim, Zeynel Lüle ve Hakan Eskiöncü dün, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, Viyana’da görüştüğü Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed El Baradey’i bu "atak program"ın açıklamasına katılmak için yurda davet ettiğini bildirdiler.
Hoş geldin Nobel ödüllü diplomat da bilhassa, sefalar getirdin "nükleer program"!
***
BURADA önce şunu belirteyim, ben hayatımda asla militan bir "ekolojist" olmadım
Hele hele, "nükleer enerji karşıtı" bir "a-v-a-n-a-k" hiç mi hiç olmadım!
Ultra refah toplumlarında ahkam kesen tuzukurular gibi "zengin şımarığı" değilim.
Kaldı ki, bu hazretlerin vaaz ettiği "tehlike" de somut gerçekle bağdaşmıyor.
Kabul, ABD’nin Three Mile Island veya müteveffa SSCB’nin Çernobil atom santrallarında vahim olaylar yaşandı ama, bunlar yukarıdaki nesnel olguyu değiştirmez.
***
DEĞİŞTİRMEZ, çünkü bir, enerji alanında "sıfır riziko" yok ve de asla olmayacak.
Üstelik, nükler santralların tüm zayiatını toplasanız, bu, kömür madenlerindeki patlamalarından petrol kuyularındaki yangınlara, "geleneksel kaynaklar"ın sadece ve sadece son on yılda insan hayatına ve çevre kirlenmesine verdiği zararların yanında solda sıfır kalır.
Burada, tıpkı en emniyetli ulaşım aracı olmasına rağmen uçak kazalarının hep ön plana çıkmasındaki gibi, çekirdek kombinalarının yine en güvenlikli ve en denetimli mekánları oluşturmasına karşın, her pire vukuatın derhal deve yapılması psikolojisi söz konusudur.
Ve tabii hiç şüphesiz, aslında "nükleer lobiler"e rahmet okutan "Greenpeace" türünden "ekolojist lobiler" de bu psikozu manipüle ederek, ipleri gayet güzel oynatıyorlar.
***
SONRA,petrolün varili atmış dolar oldu ki, bunun bir sonu ve kuyunun bir dibi var.
Bugün değilse yarın; yarın değilse öbür gün, bitecek. Kalanı da iksir niyetine satılacak.
Ve bütün tecrübeler ve istatistikler ispatlıyor ki, "alternatif enerji, alternatif enerji" diye çığırtkanlığı yapılan o Don Kişot usulü yeni "yel değirmenleri" falan palavrasyondur.
Astarı yüzünden pahalıya mal oluyor ve verdikleri randıman diş kovuğuna kaçmıyor.
Bunlar ancak o "ultra refah" toplumlarında "tamamlayıcı lüks" oluşturabilirler.
Oysa, Almanya’sından İsveç’ine, nükleer enerjiden "uzaklaşmak" eğilimine girmiş böylesine ülkelerde bile artık gerçekçilik dayatıyor. Eski kararlar "gözden geçiriliyor".
Dolayısıyla, zaten bugüne kadar çok alarga davranmış bir Türkiye’nin şimdi derhal kolları sıvayarak "nükleer atak"a geçmesi kadar doğal bir şey olamaz ve de düşünülemez.
Uzman kadro, sonsuz güvenlik, milimetrik araştırma, devasa yatırım, o pek bir dil pelesengi edilen "enerji bağımsızlığı" için tek bir seçeneğimiz var: "A- t- o- m"!
Çekirdeği ehlileştirerek parçala ve milyar ve milyar vatlık elektriği hayata akıt!
Eh ne dersiniz, "nükleer lobicilik"te kalemimi "iyi satıp" komisyonu hak ettim mi?