TOPU topu üçbuçuk milyon nüfuslu Lübnan’da önceki gün sekizyüzbin kişi yürüdü.
Ama hadi, bizdeki cingöz meczuplar koalisyonun ‘ABD uşağı medya abartıyor’ (!) mavalına inandık diyelim.
Fakat insaf buyurun, neresinden bakarsanız bakın en az yarım milyon insanBeyrut’u ‘işgalci Suriye defol’ diye inletti ki, söz konusu rakam ahalinin yedide birine denk düşer.
Belki İsrail önündeki 1967 hezimeti ertesi Nasır istifa edince, Mısırlıların Ümmü Gülsüm yalellisi eşliğinde ‘aman Reis, bizi terk eyleme’ diye hüngür hüngür Kahire’ye dolup taşması hariç, Ortadoğu’nun bu yoğunlukta bir gösteriye şahit olduğunu sanmıyorum.
Olay çok önemli ve dolayısıyla, plastik ‘Noel Baba’ heykelinin sakalını yolarak dün başlattığım ve bugün de sürdüreceğimi söylediğim ‘kitsch kültür’ konusunu erteliyorum.
Çünkü, Lübnanlı kitlelerin ‘anti Şam’ isyanı sırf sedir ağacı ülkesini değil, yekpare bir bütün olarak tüm bölgeyi; yani kaçınılmaz olarak Türkiye’yi de ilgilendiyor.
Hele hele, eh malûm, herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tam şu sıra o Şam-ı Şerif’e yeni şeref bahşetmek arifesindeyken!
* * *
EN önce pek merak ediyorum, Çankaya kiracısının yurtdışı gezilerini acaba Dışişleri Bakanlığı mı, yoksa bizzat ‘Riyaset-i Cumhur Katibi Umumisi’ mi planlıyor?
Milimetrik hassasiyetli diplomatik takvimi kim ve hangi kıstaslara göre saptıyor?
Nasıl oluyor da, Sezer, AB sürecinde Ankara’ya destek veren ve demokrasisi katıksız bir Finlandiya’ya yapacağı ziyareti erteleniyor; fakat işgalciliğinden ve totaliterliğinden dolayı büyük bir hızla ‘uluslararası parya’ya dönüşmekte olan Suriye ziyaretini iptal etmiyor?
Irak’tan çok daha farklı biçimde, ABD ve adayı olduğumuz AB o Suriye konusunda tamamen ‘aynı telden çalarken’; üstelik, milletler camiasının zirvesindeki BM Beşar Esad ’ın ‘z-a-h-i-r-e-n’ lider gözüktüğü devlete ihtar üstüne ihtar çakarken, Ahmet Necdet Sezer ne gibi bir ‘öngörü’yle böyle tecrit bir ülkenin imdadına Hızır Aleyhisselam misali yetişiyor?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı, vahim Freudyen arazlı parano histerik bir ‘ABD saldırısı rizikosu var’ uydurmasyonuyla Baas ‘muharebat’ı destekçiliğine giden ‘Radikal’ yazarı Nuray Mert hanımcağız; veya, ‘Yeni Şafak’ gazetesinde Şam Radyosu’nun Türkçe servisi spikerliğini yürüten Hüsnü Mahalli beycağız mıdır ki, Lübnan halkı ‘Suriye, defol’ diye haykırırken, söz konusu Suriye programını derhal değiştirmiyor?
Gezinin ‘mihmandar’ı ister Dışişleri Bakanlığı, ister Başbakanlık, isterse de bizzat Çankaya olsun, böylesine kör kör, parmağım gözüne fos bir diplomasi asla bağışlanamaz!
* * *
ŞİMDİ de deniyor ki, Sezer Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesini ‘telkin edecekmiş’!
Fesüphanallah. ‘Minare kılıfa sığmıyor’ deyimi işte tam bununun için kullanılır.
Yahu, zaten bir yandan uluslararası camia, diğer yandan BM kararı, öte yandan da Lübnan halkı ‘çekil git’ diye hanidir bas bas bağırıyor ama, tınmak berikinin işine gelmiyor.
Zira, başta Bekaa Vadisi’in hinlikleri, Suriye ekonomisi işgal rantı sayesinde yaşıyor.
Yani şimdi, Esad’ın iplerini de tutan ve yıllarca Apo’yu kullanmış olan ‘muhaberat’ şefleri, ‘aman Ankara söyledi, hemen çekilelim’ diye anında hizaya mı gelecekler? İnsaf!
Üstelik, akıl var, yakıl var, hadi ‘ağababa’ ABD’nin ‘tevdi ettiği’ bir ‘arabulucu misyonu’yla böyle bir mesaj iletecek olsaydık, belki bir derece kadar ciddiye alınabilirdik.
Oysa tam tersine, karşı Atlantik yakasıyla aramızın açıldığı yetmiyormuş gibi bir de o ABD’nin Ankara elçisi, ‘Şam tecride zorlanırken bu gezi de nereden zuhur etti’ diyerek ülkesinin hoşnutsuzluğunu bilhassa vurguluyor. Biz kendimize hayal mi vehmediyoruz?
Ve demek Suriye bunları görmeyecek, işitmeyecek ve bizim ‘telkin’imize uyacak.
Allah Şam-ı Şerif yolcularına akıl fikir ve dış siyasetimize ufuk ihsan eylesin, amin!