Şair ve erkán

18. yüzyılın büyün divan şairi Şeyh Galip bir beytinde şöyle der:

"Hamuş ne ah eder ne efgán / Medhuş ne yol bilir ne erkán".

Bugünkü Türkçe’ye de aşağı yukarı şöyle uyarlayabiliriz:

Suskun ve sákin insan feryád ederek ortalığı birbirine katmaz.

Ama buna karşılık, ürkmüş ve şaşırmış insan hiçbir yöntem ve kural tanımaz.

Aşağıda geleceğim, "erkán", "hamuş" ve "medhuş" kelimelerine mim koyalım.

* * *

ÇOCUKLUĞUMUN
"radyo günleri"nde en sabırsızlıkla beklediğim şeylerden birisini de milli bayramlardaki törenler oluştururdu.

Spiker tankları, topları, zırhlıları ballandıra ballandıra anlatacak da, ben aparatın hoparlörüne kulağımı yapıştırarak bunların her birini tahayyül edeceğim.

Ancak iş henüz resmi geçit noktasına varmadan, aynı spiker çok doğal olarak, "askeri ve mülki erkán şeref tribünündeki yerini aldı" gibisinden bir girizgáh yapardı.

Gazetelerin siyah beyaz fotoğraflarında görmüşlüğüm var ya, bana ulaşılmaz gibi gözüken bu şahısları da silindir şapkalı, frak papyonlu, yahut yelek ceketli hayal ederdim.

Neyse, işte yukarıda "erkán" kelimesini kullanarak birinci sözcüğe gelmiş oldum.

* * *

ARAPÇA kökenli bu deyim önce adetler, kurallar, yükümlülükler bütününü tanımlar.

Sonra da, en başta devlet olmak üzere, kurumlardaki üst yöneticileri sıfatlandırır.

Esas olarak resmi bürokrasiyi kapsar ve "seçkin", "elit", "ricál" denildiği de olur.

Biraz, Frenklerin "krem dö la krem" dediği cinsten kaymak tabakanın resmi kesimine; biraz da Eflátun’un "aristokratik cumhuriyet" teorisindeki elitlere tekabül eder.

Háttá kısmen, aynı Frenklerin Anglosakson "establishment" deyimiyle de benzeşir.

Artı ve çok önemli detay, o kurallarla o yöneticiler arasında tamamlayıcı bağ vardır.

Zira, kaideye uyulduğu ölçüde "erkán" olunur. Yolsuz yordamsız merdiven çıkılmaz.

"Erkán" olunduğu oranda ise yine aynı kaidelerin üzerine titrenir. Özellikle kollanır.

Yönetmek hem kural koymak, hem de o kurala herkesten fazla uymak demektir.

* * *

ANCAK, söz konusu adet ve kaideler tabii ki benim "radyo günleri"nde pek büyüttüğüm o giyim ve kuşamla ve o tavır edáyla sınırlı değildir. Asla ve asla değildir!

Bunlar birer protokoler dış görünümdür. Bazen gerekli bir "göz boyama"dır.

Oysa, ideal "erkán" ancak mesleki, hukuki ve ahláki faziletleriyle "erkán" olur.

Yani her şeyden önce, mevkiinin ve makamının mutlak kıldığı bilgi birikimine; deney geçmişine; ufuk genişliğine; tavır nesnelliğine ve etik sadakatine sahip olmak zorundadır.

Böylelikle de, "erkán" ağırbaşlı, oturaklı ve sukûnetli bir kişilik yansıtır.

Başka bir deyişle, Şeyh Galip’in "hamuş" dediği sakin şahsiyet ortaya çıkmış olur.

* * *

OYSA, yukarıdaki erdemlerden yoksunluk "erkán"ın gradosunu aşağı çeker. Düşürür.

Aslında da, bu, bütün bir mekanizmanın yalama ve dejenere olduğunun göstergesidir.

Veya, toplumsal dinamiklere ayak uyduramamış anakronik bir yönetime işarettir.

Dolayısıyla da, çıta çok altlara indiği için hasbelkáder edindiği "erkán" statüsünün ayrıcalığından ve dokunulmazlığından yararlanıp, ürktüğü, korktuğu ve şaşırdığı yeni hayat; yeni dünya ve yeni ülke karşısında kıt bilgisi, toy tecrübesi, dar ufku, taraf tutumu ve etik sadakatsizliğiyle etrafı vaveylaya veren kişi gerçek "erkán" değildir ve olamaz.

İster başına silindir şapka oturtsun; ister sırtına kırmızı cübbe giyinsin, isterse de omzuna beş yıldız takınsın, böyle bir kişi yine Şeyh Galip’in deyişiyle "medhuş" şahıstır.

Ve o işte "medhuş" ki, "ne yol bilir, ne erkán"!
Yazarın Tüm Yazıları