ANTREMDE, kapının tam karşısında ve portmantonun yanında, iki harita duruyor.
Uzun, upuzun yıllardır, Fransız baskısı panoların üzerine göz bebeğim gibi titriyorum.
Sahafta bulmuş ve anan yahşi, baban yahşi pazarlığa rağmen de çok para bayılmıştım.
N’apim, böyle şeylere dayanamam ve tamahkárlık edemem. Helál-i hak olsun.
Daha eve getirmeden hemen çerçeveciye götürüp, sonra da yukarıdaki yere astımdı.
* * *
BİRİNCİ haritada "Asya Türkiye’si", diğerinde ise "Avrupa Türkiye’si" yazıyor.
Üzerinde tarih bulunmadığı için ne zaman táb edildiklerini tam bilemiyorum.
Fakat, ikincisinde Bosna-Hersek resmen İmparatorluk sınırları içinde gösterildiğine göre, demek ki basım 1908 öncesine, belki 20. yüzyıl başına, belki 19. asır sonuna uzanıyor.
Her halükárda, hemen tüm mıntıka isimlerinin Fransızca imláyla Türkçe zikredilmiş olması bir yana, Adriyatik’ten Edirne’ye uzanan satha tek bir kelime yayılıyor: "Roumélie"!
* * *
YANİ, has be has Türkçesiyle R-u-m-e-l-i!
Yani, her boy ve her soydan "ulusalcılar" çatlasın, tahtını ve de payitahtını devraldığı Bizans’ı da sahiplenen cennetmekán ecdádımızın Doğu Roma’ya atfen "Roma eli" dediği ve Anadolu’nun pek çok yerinden önce b-i-z-i-m ve b-i-z olmuş olan geniş coğrafi mekán!
O coğrafya ki, haritanın da ispatladığı gibi, çok değil sadece bir asır öncesine; háttá 1. Harp nihayetine dek, sırf İmparatorluğumuzda değil bütün Avrupa’da da Rumeli diye anılırdı.
Ve, insanlık tarihinde bir yüzyıl nedir ki?
* * *
EVET, eğer dairemin girişindeki haritadan yola çıkarak o b-i-z ve b-i-z-i-m olmuş olan Rumeli’den söz etmek ihtiyacını hissettiysem bunun nedeni, önceki gün devlet bağımsızlığını tanıdığımız ve halk özgürlüğünü selámladığımız Kosova da dahil, "Balkan sorunu"nun özünde yine bizimle özdeşleşmesinden kaynaklanıyor.
Ancak, burada hemen bir parantez daha açarak şunu da eklemem gerekir.
Tıpkı yukarıdaki Rumeli gibi, bizzat Balkan sözcüğü dahi yine öz be öz Türkçedir.
Yani, dününküsü gibi, bugün kullanılan evrensel terminoloji da yine bize aittir.
Ve hál böyleyken, "evlád-ı fatihan" coğrafyasının eski ve yeni tarihini kendimizden soyutlamak, "ben"imizi ve benliğimizi inkárdan başka bir şey değildir ve olamaz!
* * *
İMDİİ, biliyoruz ki o Rumeli’nin veya o Balkan’ın yukarıdaki tarihi iki büyük ve iki kádim imparatorlukla, yani Osmanlı ve Avusturya - Macaristan devletleriyle bütünleşiyor.
Fakat doğru, biri bizimdir diye efsane üretir ve tersini iddia etmeye kalkışırsak yalan olur, bunlar "eli ağır" ve "şamarı okkalı" devletlerdi. Artı, hantal yapı arzediyorlardı.
Başka bir deyişle, Viyana ve Dersaadet moderniteye ayak uyduramadıkları içindir ki, hükümránı oldukları etnisitelerin taleplerine yön veremediler ve anakronik duruma düştüler.
Hoş, uyum sağladıklarını varsaysak bile, özünde kávmiyetçiğin uzantısı olan milliyetçimikrop artık bünyeye sirayet etmiş olduğundan, belki de fazla bir şey değişmeyecekti.
* * *
ANCAK, eğri - doğru, her iki imparatorluk da bir sukûnet statükosu inşa etmişlerdi.
Kısmi arbedeler hariç, kávim ve etnisiteler çok uzun süre dengeli yaşadılar.
Zaten bundan dolayıdır ki, yukarıdaki dönem tarih terminolojinde birincisi için "pax Imperium"; diğeri için ise "pax Ottomania", yani "Osmanlı barışı" diye adlandırır.
Lûgatin değişmesi ve kávmi kavgaları tanımlayan "Balkanlaşmak" deyiminin "sulh" ün yerini alması, aynen, "Rumeli" ifadesinin haritalardan silinmesine bir paralel seyir izler.
Yarın, Kosova bağımsızlığı ertesindeki bu yeni "Balkanlaşmak" üzerinde duracağım.