Rektör ve elit

BEN çocukken bir ‘Elit Pastanesi’ vardı. Bazı yazarlara da mekán oluştururdu.

Fakat adı ‘elit’, yani Türkçe’deki farklı ve nüanslı karşılıklarıyla ‘seçkin’, ‘rical’, ‘kalantor’, ‘kaymak’, ‘gradolu’ falan ama, aslında gayet de harcıalem bir yerdi.

Ama tabii, yukarıdaki saptamayı ancak şimdi yapabiliyorum. Önceden yapamazdım.

Bu sonuca varmam için, Viyana’nın şaşalı ‘Opera Pastanesi’nden New York’un görkemli ‘Rus Çayhanesi’ne, gerçekten ‘seçkin’ sıfatını hakeden yerlere gitmem gerekti.

Oralarda tattığım lezzetlerle; gördüğüm müşterilerle; edindiğim hizmetlerle, baktığım estetiklerle karşılaştırdıktan sonradır ki ‘Elit Pastanesi’nin elit melit olmadığını anladım.

Aksi takdirde, ‘koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir’ misali, söz konusu dükkan benim nezdimde hep ‘krem döla krem’ yağlı kaymak tutacaktı.

Hele hele, ‘Lebon’, ‘Markiz’, ‘Divan’ dışında ‘koyun’u hiç görmediğim ve sırf ‘keçi’yi bildiğim düşünülürse, ‘elit’le ‘vasat’ı karıştırmam kadar doğal bir şey olamazdı.

*Ê* *

PASTANEDEN söz açtım diye, ‘sup anglez’ kakaosundan veya paskalya çöreği mahlebinden bahsedeceğimi sanmayın. Çok daha ciddi bir konuya değineceğim.

İçimden dobra dobra ‘küstahlık’ demek geçiyor ama ‘terbiyesizlik’ sözüyle yetineyim, hani şu Bolu’daki İzzet Baysal Üniversitesi rektörü Yaşar Akbıyık, Başbakan’ın varlığını protesto etmek için temel atma törenine katılmadı ya, işte o ‘vukuat’ı kastediyorum.

İlkin şunu belirteyim, yukarıdaki meydan okumayı onaylamayan fakat Erdoğan’ın da ‘böyle rektörlerin olduğu yerde elbette anarşi olur’ demiş olmasını bazıları eleştiriyor.

Katılmıyorum. Başbakan az bile söylemiş. Balık baştan kokar ve adı ‘ü-ni-ver-si-te’ olan bir kurumda ‘usta’ bu densizliğe yeltenirse, varın çırağın yiyeceği herzeyi siz düşünün. Ancak ben esas olarak başka bir noktayı vurgulayacağım.

*Ê* *

MUHAFAZAKAR veya ‘İslami hassasiyet’ten bir dizi kalem, kendisini ‘ulusalcı’ ve ‘Kemalist’ falan diye tanımlayan rektör beyefendiyi yerden göğe kadar haklı olarak eleştirirken, Akbıyık’ın yukarıdaki cüretkarlığını ‘seçkinci’ ideolojiyle açıklamak istiyor.

Buna da asla katılmıyorum. Hatta, böylesine kolaycı formüllere çok kızıyorum.

Akıl var, yakıl var, fi tarihinde etrafı sustaya durduran ve şimdi ‘konferansıma kimse gelmiyor’ diye dövünen Yekta Güngör Özden’in de dergi sayfalarında yazdığı ‘Saddamcı Atatürkçü’ örgütle yürümüş bir Akbıyık’ın ‘elit’ kategorisine girmesi düşünülebilir mi?

*Ê* *

HAYIR, o ‘Ankara ideolojisi’ tarafından üretilen ‘mediyokrasi’nin; yani ‘vasat zaptiyeliği’nin ‘yarı münevver’ mürekkep yalamışları asla ‘seçkin’ addedilemez.

Çünkü, nasıl ki Viyana’nın ‘Opera Pastanesi’nde gerçek ‘elit’in ne olduğu dank edince öteki ‘Elit’in yalap şalap alafranga tabelası artık kıymet-i harbiye taşımaz; nasıl ki ‘koyun’ kavramının bilincine varıldığı andan itibaren keçiye Abdurrahmen Çelebi denilmez, işte rektör bey cenapları ve benzerlerine de böyle bol keseden madalya dağıtılmaz.

Dolayısıyla, Akbıyık’ın terbiyesizliğini eleştirirken de artık evrensel kıstas kullanalım.

‘Mediyokrat’ fasileye ‘seçkin’ sıfatını bahşederek tanımı ayağa düşürmeyelim.

Müsriflik yeter, ultra sıradan ‘vasat’ları hak etmedikleri sıfatlarla ödüllendirmeyelim.
Yazarın Tüm Yazıları