Putinleşmek mümkün mü?

MALÛM, “sivil faşizm geliyor” ve “kurumlar yıpratılıyor” iftiralarına şimdi bir de “Putinleşmek” deyimi eklendi. “Gidişat”tan kaygılananlar artık bu ifadeyi de kullanıyorlar. Ve tabii bununla yine AKP iktidarı, özellikle de Recep Tayyip Erdoğan kastediliyor.

Haberin Devamı

Başbakanın, Rus meslektaşı gibi bir “oligarşik otoritarizm”e yöneldiği ima ediliyor.

* * *


HEMEN
söyleyeyim ki, onaylamasam dahi bu tez yukarıdaki iki iftiraya oranla çok daha tutarlıdır. Yanlış bile olsa tahrifatçılık gütmeyen samimi bir yanlış olarak beliriyor. Kabul, yine “Putinleşmekten” yakınan bir bölüm “neo-ittihatçı–ulusalcı” taifenin aynı anda “Avrasya seçeneği” diye bağırdığı ve o Putin’e ilân-ı aşk ettiği düşünülürse bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu denilebilir. Olsun, onları fasulyeden sayalım ve kââle almayalım. Çünkü başkanlık sistemi ve federatif yapı hariç, Rusya’da da tıpkı Türkiye’deki gibi çoğulcu bir sistemin en azından “kağıt üzerinde” işlerlilik taşıdığı doğrudur. Üstelik iki toplum ve iki devlet arasında tarihi benzerlikler bulunduğu da bir vakıadır.

* * *

Haberin Devamı


ÖYLEDİR
ve nitekim tarafların sivil gelenek yoksunluğundan başlayın ve tepeden inmeci bir “ışıltılı despot” modernleşmesine uzanın; artı, kamusal toprak mülkiyetiyle serf – tebaa ikizliğini karşılaştırın; daha artı, mujik - köylü kaderciliğine mim koyun ve Rus Ortodoksluğuyla Türk İslamının özgüllüğünü kıyaslayın, çok ciddi ortaklıklarımız mevcuttur. Üstelik Rusların Altın Ordu Tatarlarıyla al takke ver külâh olduğu ve dolayısıyla Çehov dilindeki devlet terminolojisinin Türkçeyle yoğrulduğu düşünülürse, yakınlık daha da pekişir.

* * *


AMA
tüm bu benzerliklere, üstelik Rusya’nın İsevi kimliğine rağmen yine de Türkiye’deki demokratik kültür, çoğulcu gelenek ve hukuki yasallık o Rusya’dan çok daha ileridedir. Hem de kat be kat; fersah be fersah; Rus ölçü birimiyle verst ve verst ileridedir! İlkin sembolik açıdan hatırlayalım ki, 1. Meşrutiyet’in “Meclis-i Mebusan”ı Payitaht’ta 1877 yılında, 2. Nikolay’ın “Duma” meclisi ise Sen Petersburg’da 1906 yılında açılmıştır. Ve sonra da 1917 Bolşevik darbesi her türlü sivilliği, her türlü legalliği ve her türlü demokratikliği taa “Kötülükler İmparatorluğu”nun yıkılacağı 1991’e kadar tırpanlamıştır. Fakat buna karşılık, iyi kötü, Cumhuriyetimiz daha 1946’da çoğulcu rejime geçmiştir. O gün bugündür de bütün darbelere, bütün müdahalelere ve bütün “yol kazaları”na rağmen söz konusu çoğulculuk, legalizm ve demokratizm Türkiye’nin iliklerine işlemiştir. Sistem ülkemizde resmi açıdan kurumsallık, sivil açıdan ise kültürellik kazanmıştır.

* * *

Haberin Devamı


OYSA
“itaat toplumu” kaderciliğinde bize fark atan Rusya’da işte bu kültür yoktur. Eksik – doğru yine de asırlık bir birikim taşıyan Türkiye’nin aksine, böyle bir birikime sahip olmadıkları için Rus kitleler demokrasi talebini sivil bir reflekse dönüştürememişlerdir. Dolayısıyla da anti-demokratizme karşı tepki ve seferberlik çok, çok alt seviyelerdedir. Nitekim, Moskova’da olur ama Ankara’da hiçbir gizli ajan paraşütle iktidara inemez. Hiçbir Türk lider, zaten oligarşik karakter arzetmeyen ekonomiye o ajanlar vasıtasıyla kumanda edemez. Artı, Yüksek Yargı’nın iktidar partisi bile kapatmaya kalkıştığı aynı Türkiye’de de “gözden düşen” oligarklar tek bir emirle Sibirya zindanına mahkûm edilemez. Ve, en insani ses Anna Politkovskaya sokak ortasında kurşunlandığında vicdan sahibi Ruslar cenazeye gitmekten bile korkarlar ama ülkemizdeki sivil tepki orayla kıyaslanamaz ölçüde hassas olduğu içindir ki, bugün katledilişinin 3. yılını idrak edeceğimiz Hrant Dink öldürüldüğünde, Türkiye’nin yüzbinleri “hepimiz Hrant’ız” diye meydan ve lânet okurlar. Dolayısıyla Türkiye “Putinleşemez”, çünkü Rusya’nın hala taşıdığı “itaat toplumu” kelepçeleri, bin şükür, o Türkiye’nin artık sağlamlaşmış bileklerini prangalamaya yetmez!  

Yazarın Tüm Yazıları