Paylaş
Gelenek henüz tam yerleşmedi ama geçen cuma Avrupa'da ‘Astronomi Günü’ydü.
Pek çok ülkede gökbilimini vülgarize eden kitlesel faaliyetler yapıldı.
Amatörler teleskop kurdular. Gezegeni, Samanyolu'nu, ötesini gözlediler.
Evreni inceleyerek evrenselliğe daha çok yaklaştılar.
Batılı insanlar ‘Astronomi Günü’nde kozmosun sonsuz derinliğine daldılar.
* * *
BİLİRSİNİZ, de Saint Exupery emsalsiz kitabı ‘Küçük Prens’te ‘B-612’ astreodini bir Türk gökbilimciye keşfettirir. Ama hayali yurttaşımız o sıralar henüz fes giydiği için bunu Avrupalı meslektaşlarına onaylatamaz. Ne zaman ki başına şapka geçirir, ‘B-612’ kozmografya atlasına girmeye hak kazanır.
Oysa, yerküre diyalektiğini açıklayan Biruni, güneş hareketini ispatlayan Bettani, gezegen evrimini duyuran Heysem gibi büyük Arap-İslam alimlerinin yanısıra, bizzat biz Türkler de çok önemli evren bilginleri yetiştirmişizdir.
Semerkand Medresesi'nden hikmet, Semerkand rasathanesinden de ışık saçan Uluğ Bey, Timur'un torunu olarak aslında devlet işleri için yetiştirilmesine rağmen Kadızade-i Rumi, Kaşi ve Ali Kuşçu'yla beraber ‘Zic-i Uluğ Bey’i kaleme almıştır. Kitap, modern astronomiye yol gösteren ilk yıldız kataloğu olmuştur.
Ama heyhat, bir kaç imparatorluk denizcimizden sonra bu yıldız sönmüştür.
Genel olarak bilim yıldızı, özel olarak gökbilim yıldızı bizden kaymıştır.
* * *
KÜÇÜK boyundan ve haşinliğinden dolayı ‘Piç Tahsin Bey’ diye anılan benim atababam astronomdu. Heybeliada Bahriye Mektebi'nin ‘kozmografya müderrisi’ydi.
Asıl lakabını es geçerek ‘Seyr-i Sefain ve Heyet-i Bahri Muallimi Kolağası Cibalili Hasan Tahsin Bin Lütfi’ ismiyle imzaladığı ve bugün bir nüshası Deniz Müzesi'nde, bir nüshası amcamda, Fatih yangınından miras son örneği bende olan Rumi 1306, Miladi 1890 tarihli ‘Pund’ adlı kitabı, modern astronomiyi deniz-gökbilim alanına uyarlayarak yazılmış ilk Türkçe eserlerden birisidir.
Kozmografik ‘Pund’un bir özelliğini de, donanmamız hangi denizde olursa olsun, namaz vakitlerini ve kıbleyi tayin yöntemlerini öğretmesi oluşturur.
‘Piç Tahsin Bey’in oğlu, yani büyükbabam Bahriye Albay Lütfü Bey ise ancak amatör bir astronom sayılabilirdi. Yıldızlı gecelerde Üsküdar'daki kanaryalı evin damına pederinden miras iki teleskopu kurar ve gökyüzünü seyre dalardı.
Ama daha az bilimseldi. Sonradan keşfedilen Pluton ‘seyyaresinin’ mevcut olmadığını ve bunun ‘Bahriye-i Şahane’yi yanıltmak için İngilizler tarafından icad edildiğini söylerdi. ‘Rahmetli Pederim zikretmemiştir’ diye de eklerdi.
Aileden kaynaklanan bu gökbilim merakı biraz babamda da devam etti.
Kütüphanesinde epey astronomi kitabı vardı. Kozmos haritalarına çalıştığı olurdu. Beni ve kardeşimi de Kandilli Rasathanesi'ni ziyarete götürürdü.
* * *
SIRA bana geldi ve nanay...Şimal Yıldızı'nı bile adam gibi çıkartamam.
Tanzimat ertesindeki yeni Türk-Osmanlı pozitivizminde atabüyükbabamla başlayan ve giderek gevşeyen ailevi astronomi merakı bende sıfırı tüketti.
Metafor olarak konuşuyorum, ‘Küçük Prens’in fesli ama kaşif gökbilimcisi benim şahsımda şapkalı, fakat meraksız bir cahile dönüştü.
Toplumun genel trendine uydum. Vasatla uzlaştım. Göğe değil yere baktım.
Oysa biliyorum ki Batı amatör ‘Astronomi Günü’ düzenliyor. Kozmosun sonsuz derinliğini inceliyor. Kitlelerde evren merakı kamçılayarak evrensel oluyor.
Kusura bakma atababa...Özür dilerim ‘Cibalili Piç Tahsin Bey’...
Sen gökbilimde ‘Pund’u yazdın ama, ben ve aidiyetini taşıdığım meraksız toplum, evrendeki ve evrensellikteki ayarımızı hala punduna getiremedik.
Paylaş