ÖNCE, 19 Nisan 1909 tarihini taşıyan ve askerlere hitap eden bir çağrı aktaracağım: "Asker kardeşler, şimdi bizim dediklerimiz can kulağıyla dinleyin. Şeriat ve meşruiyete dört elle sarılın. Ama unutmayın ki, şeriat müslim gayr-ı müslim; yerli - yabancı herkese, háttá bütün mahlukáta karşı hayırhah olmayı, iyilik etmeyi emreder. (... o halde) derhal zabitlerinizle barışın, kucaklaşın ve emirlerine itaat edin! Çünkü, kumandanlara itáatı emreden, tanrımız teala ve takáddes hazretleridir".
* * *
YUKARIDAKİ bildirinin sahibi, "Jön Türk" hareketinin liderleri arasında yer alan ve kısa bir süre de "Osmanlı Ahrar Fırkası"na öncülük etmiş olan Prens Sabahaddin’dir.
Bu çağrıyı da tarihimizde "31 Mart Vakası" olarak bilinen ve genelde "şeriat" şiarı etrafında toplandığı için "yobaz" addedilen Avcı taburlarının isyanı sırasında yayınlamıştır.
Daha ayrıntıya girersek, İttihatçı silahşor Abdullah’ın "Serbesti" gazetesi başyazarı Hasan Fehmi’yi katletmesine doğan tepkiden sonra çoğu Arnavut kökenli neferler Babıáliye yürüdüğünde; Hareket Ordusu henüz ayaklanmayı bastırıp Abdülhamid’i tahttan indirmeden önce, ásilerin Dersaadet’te terör estirdiği okaos günleri sırasında kaleme alınmıştır.
Zaten, en azından o dönem pozitivist bir agnostik olan Prens eğer isyankarları "dört elle meşruiyete sarılmaya" çağırırken dini vecibelere atıfta bulunmak ihtiyacını hissettiyse, bunun nedenini başkaldırının esas olarak "softa" (!) nitelik taşımasında aramak gerekir.
* * *
İMDİİ, eh aynı Prens 19. asır sonu sosyolog ve pedagogları Leplay ve Demolins’in yarı loncacı, yarı adem-i merkeziyetçi fikirlerinden etkilenip 1902 kongresinden itibaren "Jön Türkler" içindeki liberal kesimi temsil ettiğine; üstelik, ciddi zaaflara rağmen bu özelliğiyle günümüz Türkiye özgürlükçüleri için bir "manevi ata" olduğuna göre, hadi vur abalıya!
Yani, şimdinin "ulusalcı - neo-ittihatçılar"ı onu bir "boy hedefi"ne dönüştürüyorlar.
Taktik, çağdaş demokratlara Prens’in ensesi üzerinden piştov sıkıyorlar.
Neymiş, liberaller yalancıymış ve de işlerine geldiği takdirde darbeleri desteklerlermiş.
Nitekim de, Prens Sabahaddin hem yukarıdaki 31 Mart Vakası’na, hem üç yıl sonra yine İttihat ve Terakki’ye karşı gerçekleşen "Halaskár Zabitan" hareketine omuz vermişmiş.
* * *
İNSAF, ahláki kıstaslarla donanmış demokrat özgürlükçüler tabii ki yalancı değildir!
Ancak, "ulusalcı - neo-ittihatçı"ların yukarıdaki sözleri doğru mu?
Hele hele, "tarih dersi"ne kalkıştılar mı, ağlayasım gelir.
"Halaskár Zabitan" ve sonrasına yarın geleceğim, tekrar 31 Mart’a dönelim.
* * *
HAYIR, Prens Sabahaddin 31 Mart ayaklanmasına ne katılmış, ne de desteklemiştir.
Nitekim, isyán sırasında yapmış olduğu yukarıdaki çağrı da bunun en somut delilidir!
Hem Tarık Zafer Tunaya’nın zaten İttihatçı elebaşı Cemal Paşa’nın "kanaati"ine (!) ve yine o "kanáat"ten yola çıkan Miller’in alıntısına atfen ancak dipnot olarak zikrettiği "yandaşlık" (!) savı; hem de diğer bazılarının aynı yöndeki iddiaları, tamamen havada kalır.
Zaten bunlar, Prens’in "asker kardeşler, derhal zabitlerinizle barışın, kucaklaşın ve emirlerine itaat edin" dediği bildiriden hiç bahsetmezler. Duymaz ve görmezden gelirler.
Kaldı ki, isyan ertesi ási ve muhalifler diván-ı harpe çıkartılırken, ittihatçılar bu fırsata rağmen, hálá kendileriyle uzlaşmayan Sabahaddin Bey hakkında suçlama getirmemişlerdir.
Ama doğru, İttihatçılar diktatoryayı tam kurduktan sonra, o "kanáat" ve "rivayet"lergerek "Haláskar Zabitan" olayında, gerekse Mahmut Şevket Paşa suikastında, şimdiki "ulusalcı neo-ittihatçı" ların medet umduğu bir "iftiracılık tarihi"ne dönüşmüştür.
Yönelttikleri diğer "darbeci" iftirasını da yarın çöpe atacağım.