Dáhiymiş (!), sevsinler! Piyanistmiş (!), yesinler! Ne dáhisi ve ne piyanisti yahu, herifçioğlu kurnaz bir köylüymüş. O kadar!
Çünkü, gökten vahiy mi indi nedir, hazret bu hafta başı aniden güle oynaya uyanıp konuşmaya karar verdiğini açıklayınca birden anlaşıldı ki, o romantik ve esrarengiz Piyano Adam aslında Andreas Grassi adında uyanık bir Bavyera köylüsüdür. Şansını denediği Paris’te dikiş tutturamayınca trene atlayıp geldiği İngiltere’de ‘derin bunalım’dan ötürü sözüm ona tam intihar edecekken, birden her şeyi unutmuştur. Yalan! Katmerli yalan! Papaz iki defa pilav yemez, artık ben de yutmam.
BÜYÜK hüsrana uğradım. Hem de çok büyük hüsrana uğradım. Eh, olacağı buydu. Çünkü, pireyi deve değil fil yaptıklarını bile bile yine de, ‘meslektaştır, güvenirim’ diye İngiliz ‘bulvar basını’ gazetecilerine safiyane inanırsanız, sonunda şapa oturursunuz. Bana mehel olsun!
*
EFENDİM, bendenizi bu denli elimlere gark eden olayı mutlaka siz de biliyorsunuz.
Zira, geçen nisan ayından itibaren bizim medyamızda da pek çok haberi yayınlandı.
Hani şu, Manş Denizi sislerine bakarak falez üzerinde gezinirken İngiliz polisi tarafından bulunan; tüm hekim uğraşlarına rağmen ağzından tek kelime çıkmayan; hastanede kuyruklu piyano desenleri çizdiği görülünce önüne konulan klavyede de Çaykovski’nin ‘Kuğu Gölü’ süvitini çalan o bebek ve masum yüzlü genç vardı ya, işte onu kastediyorum.
Hatırlayın, hakkında neler söylenmemişti ki!
Anımsayın, ‘Piyano Adam’ lakabıyla vaftiz edilen ve televizyonların ekran ekran, gazetelerin de çarşaf çarşaf yayınladığı fotoğrafına ‘Tanıyan Allah lillah aşkına hemen telefonla arasın’ anonsu eklenen o esrarengiz şahıs için ne spekülasyonlar yapılmamıştı ki!
Portrenin arkasında, Merkezi Avrupa’dan Büyük Britanya’ya gelmiş ve hafızasını kaybetmiş dáhi bir piyanistin saklandığı iddiasından tutun da; yine o taraflardan, yine yitik hafızalı ve yine dáhi özellikli bir alim olduğu varsayımına, her bir şey söylendi ve yazıldı.
Belki bir tek, Merih’ten Dünya’ya inmiş bir uzaylı olduğu şaiyası ortalığa yayılmadı.
*
DOĞRUSU, olay benim de çok ilgimi çekmişti.
Eh, bilgiç lûgatte ‘amnezya’ denilen ve hemen her zaman derin travmalar ertesinde baş gösteren böylesine hafıza yitirme vakalarının pek o kadar nadir olmadığını psikolojiden, romandan, sinemadan biliyorum ya, merak kumkumalığım burada da devreye girdi.
Sarışın ve ürkek genç adam kimin nesi, neyin fesidir?
Tabii bendeniz, her şeye rağmen demode bir romantikadan taviz vermeyen ve de dolayısıyla, klavye başında Şopen noktürneleri çalacak piyanistlere meftun kalan bir ‘iyi aile kızı’ olmadığımdan, meselenin bu boyutundan ziyade ‘ruhi evveliyatı’ sorguladım.
Muhtemelen işin bir Merkezi Avrupa boyutu bulunduğuna ve başta Freud Usta’nın Viyana’sı olmak üzere, o gizemli coğrafya psikolojiye ve psikanalize anavatan addedildiğine göre, ‘Piyano Adam’ın ‘amnezya’ unutkanlığını ruhbilim çerçevesine oturttum.
Ne ‘dáhi’si ve ne ‘piyanist’i yahu, herifçioğlu kurnaz bir köylüymüş. O kadar!
Çünkü, gökten vahiy mi indi nedir, hazret bu hafta başı aniden güle oynaya uyanıp konuşmaya karar verdiğini açıklayınca birden anlaşıldı ki, o romantik ve esrarengiz ‘Piyano Adam’ aslında Andreas Grassi adında uyanık bir Bavyera köylüsüdür.
Şansını denediği Paris’te dikiş tutturamayınca trene atlayıp geldiği İngiltere’de ‘derin bunalım’dan ötürü sözüm ona tam intihar edecekken, birden her şeyi unutmuştur.
Yalan! Katmerli yalan!
Papaz iki defa pilav yemez, artık ben de yutmam.
*
ÇÜNKÜ,bu defa yine o polisin araştırmasıyla öğrenildi ki, açıkgöz Alaman o Allah’ın Bavyera’sındaki bir tımarhanede epey süre deli bakıcılığı yapmıştır.
Sizin anlayacağınız, belli ki kerata Cermen hastalarının dış nevrotik tezahürlerini gözlemledikten sonra, bunların aynısını Büyük Britanya’da kendisi için uyguladı.
Ekmek elden, su gölden, İngiliz vergi mükelleflerinin kesesine tam 27 bin Euro’ya patlayan ‘tedavi masrafları’yla (!) gayet hoş bir ‘Britiş’ tatil geçirdi.
Piyano meselesine ise hiç gelmeyelim, zira ‘dáhi’ (!) ve ‘virtüöz’ (!) diye ortalığı vaveylaya vermiş olan yukarıdaki ‘bulvar gazeteleri’ şimdi, küçük hergele daima ve daima aynı tuşu tıngırdatmaktan başka bir şey bilmediği için hemşirelerin kriz geçirdiğini yazıyorlar.
İşte dedim ya, Andreas efendi kurnaz köylünün daniskasından başka bir şey değildir.
Hatta öylesine köylü bir familyanın kopilidir ki, ‘Eh, çocukken biraz akordeona istidadı vardı’ diyen kara Katolik pederi şimdi bir yandan oğlusu bulundu diye İsa Mesih’e şükürler ediyor; diğer yandan ise, ineği sağmaktan ve tarlayı sürmekten başka hiçbir şey bilmediği için, bütün dünya olayla çalkalanırken kendisinin nasıl olup da‘Piyano Adam’ vakasını duymadığına şaşırıyor.
Ne diyeyim?
*
BİRİNCİ diyeceğim şu ki, ben Londra hükümetinin yerinde olsam, köylüler zaten kirli çıkıdır ama yine de hık mık edebilirler, dolayısıyla, gözyaşına hiç aldırmadan ‘Herr Peder’in o ineğine ve o tarlasına haciz koydurttur ve 27 bin papeli fitil fitil ödettiririm.
Baba oğlundan hesap sormuş ve sabanın önüne koşmuş, bana ne! Mehel olsun.
Ve ikinci olarak da kendi kendime şunu söyleyeceğim:
Ey efendi, eğer bir daha ‘meslektaştır, güvenirim’ saftirikliğiyle İngiliz gazetelerinin gazına gelir ve ‘Merkezi Avrupa gizemidir, inanırım’ enayiliğiyle tongaya basarsan, yallah, ‘Piyano Adam’ın atlayamadığı o falezden kendini uçuruma at, sana da mehel olsun!