Hadi Uluengin: Pasifik'e doğru...

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Amerika'nın Batı sahiline hiç gitmedim, dolayısıyla Seattle'yi de bilmem. Washington eyaleti başkentinin ismini ilk kez, çocukluğumdan beri müthiş bir aşkla okuduğum Jack London'ın ‘Altına Hücum’ hikayelerinde işitmiştim.

Alaska'ya hareket eden sarı maden muhterisleri yüzyılbaşı San Fransisco'sundan vapura biner ve kutup cehennemine dalmadan önce ‘son uygarlık durağı’ nda şöyle bir soluklanırlardı. Burası London'un kaleminde küçümen bir limandı.

Ardından, ‘Boeing’ firmasının merkezi olması nedeniyle Seattle'yi daha bir yerli yerine oturttum. Sehir benim bilinçaltımda çelik kanatlarla özdeşleşti.

Seksenli yıllardan itibaren ise ‘Microsoft’ bilgiyazılım devinin de aynı mıntıkayı seçmesiyle birlikte müthiş bir ‘efsane’ (!) yaratıldı.

Dendi ki, beyin yoğunluğu, kent dokusu ve iklim ılımanlığı nedeniyle, bura, ‘hayat kalitesi’nin dünyada en yüksek olduğu mekanların birincisidir.

Metheden, methedene ve malum zaten Pasifik havzası ‘yükselen değer’ coğrafyası addediliyor, Seattle'nin adı da ‘21. yüzyıl cenneti’ne çıktı.

Merak kumkumasıyım ya, sırf olayın burada geçtiğini duyduğum için, şimdi adını unuttuğum gayet sade suya tirit bir filme bilet aldım.

* * *

ALLAH sahibine bağışlasın, anlayabildiğim kadarıyla benlik bir yer değil !

Bitmez tükenmez yağmuru ve hiç değişmez mevsimleri bir yana, bu kadar çok ‘sivri beynin’ bir araya geldiği ve bu kadar az ‘adli vukatın’ olduğu şehirler bana söylemez. Hem rahat popoma batar, hem de hafaganlar basar.

Nerede ‘kainatın başkenti’ New York, nerede ‘bilişimin başkenti’ Seattle ?

Bu ikincisinde maaşlar Karun seviyesindeymiş de; trafik tıkanıklığı bilinmezmiş de; hava kirliliği sıfırmış da; zaptiyeye iş düşmezmiş de...

Hayat bunlarla hayat, n'apim ben fanus içindeki bir ‘hayat kalitesi’ni !

Hercümerc New York'ta, düzenli Seattle'daki gibi evde bilgisayar tuşlayıp süper markete sipariş verilemezmiş... Doğu rıhtımların aç megapolunda, Batı sahilinin tok limanındaki gibi kapı bile çekmeden tatile gidilemezmiş...

Vah vah, çok umurumdaydı !

Şu kesin ki, hala 20. asır modernizmine ve Atlantik kıyısı kaosuna sadık olduğumdan ‘Pasifik Yüzyılı’nın post modern değerleri beni henüz cezbedemiyor.

Dolayısıyla, Seattle'ye ne gittim, ne de gitmek gibi arzum var...

* * *

FAKAT benim demode zevklerimi kim umursar, şu sıralar bu kente üşüşenlerin haddi hesabı belli değil... ‘Boeing’in şehrine bir uçak iniyor, o daha piste değmeden kule bilgisayarının ‘Microsof’ programı diğerine izin veriyor.

Başta Clinton, yüz otuz beş ülkenin en ekabir takımı; artı onlara refakat eden binlerce kişilik danışman ve gazeteci ordusu; daha artı, dünyanın bilimum ‘lobici’lerinden, ‘kulisçi’lerinden ve NGO temsilcilerinden oluşan on binlerce kişilik başka bir ordu, cihan-ı alem akın akın Kuzey Pasifik şehrine geliyor.

Çünkü, bugünden itibaren ve hafta sonuna kadar Seattle'de ‘Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) zirvesi toplanıyor !

Yeni asrın ekonomik trendlerini saptayacak olan bu oturum öyle önemli ki, şimdi hemen tüm yerkürenin kalbi Jack London hikayelerinin limanında atıyor.

Ve, teorik gündemi biri ‘tarım politikaları’, diğeri de ‘hizmet sektörü’ temalarında yoğunlaşacak iki madde oluştursa bile, bunları da bütünüyle belirleyeceğinden, aslında Zirve'nin tek bir ana ekseni var:

K-ü-r-e-s-e-l-l-e-ş-m-e !

21. yüzyılın encamı sembolik bir mekanda, yani aynı asrın ‘yükselen değer’ i Pasifik coğrafyasında ve onun da ‘bilişim başkenti’ Seattle'de saptanıyor

Küreselleşme sorunlarının hayati öneminden dolayı yarın da DTÖ zirvesi üzerinde duracağım.



Yazarın Tüm Yazıları