ŞU sıra öylesine çok haber var ki, hangi birini işleyeceğime şaşırıyorum.
Ve de şıkıdım şıkıdım oynuyorum, çünkü genel olarak hemen tümü o-l-u-m-l-u!
Muammer Elveren'in dünkü ‘‘Hürriyet’’te yayınlanan ve AB üyeliğimiz için Avrupa'da kulis yapan Türkiye Ermenileri Patriği 2.Mesrob Hazretlerine ilişkin müjdeyle başlıyorum.
* * *
TÜRKİYE Cumhuriyeti'nin helal-i hak evladı Fransa başkentindeki temasları sırasında hem mekan olarak o Türkiye Cumhuriyeti'nin Paris Büyükelçiliğini kullanıyormuş, hem de görüşme programını diplomatlarımızla ortak şekilde saptıyormuş.
Esasına bakarsanız, bundan daha doğal bir şey düşünülemez.
Çünkü, laik İslam ülkesindeki dini liderler olarak sırf Ermeni Patriği değil tüm gayr-ı Müslim önderler, tabii ki aidiyetini taşıdıkları devletin imkanlarını kullanmak hakkına sahiptir.
Gerekirse özel uçak, suitli rezidans veya zırhlı konvoy tahsis etmekle yükümlüyüz.
Kaldı ki, Mesrob Mutafyan Hazretlerinin Fransa başkentinde açtığı yeni çığır, öz itibariyle ‘‘aslına rücu etmek’’ anlamına geliyor.
Zira daha düne kadar, çok uluslu ve çok dinli İmparatorluğumuzun aynı Paris Sefaret-i Kebir'i Ermeni, Rum, Yahudi kökenden elçi, katip ve mütercimlerimizle dolup taşardı.
Haşa, ‘‘misafir’’ (!) ne kelime, onlar sadık tebası ve cevval hizmetkarı oldukları Devlet-i Osmaniye adına ve bizzat evsahibi olarak başkalarını ağırlarlardı.
Dolayısıyla, burada kendisine sonsuz şükran ifade ettiğim 2. Mesrob Hazretlerinin girişimi, bir süre kesintiye uğramış örf ve geleneklerimize tekrardan dönüşü müjdeliyor.
Ve de eminim ki, yukarıdaki geleneği çok iyi bildiğine inandığım bir kadro tarafından kurulan yeni hükümet gayr-ı Müslim cemaatlerimizi kucaklamanın ötesinde, Paris'teki gibi, o cemaat önderleriyle ortak biçimde ülkemizin ‘‘Avrupalılık projesi’’ine ivme kazandıracaktır.
* * *
MADEM Fransa kaynaklı olumlu bir haberle başladım, yine oradan ve yine olumlu bir gelişmeyle devam edeyim.
AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın Paris ziyareti nedeniyle, dünkü Fransız medyasında Türkiye bir defa daha çarşaf çarşaf haberleri ve sütun sütun yorumları oluşturdu.
Örneğin, ilk sayfası gayet şık bir Erdoğan fotoğrafıyla yayınlanan ‘‘Liberation’’ aynı sayfanın hemen tüm sathına koca puntoyla, ‘‘Türkiye'den kim korkuyor’’ manşetini atmıştı.
Başyazısından röportajına da, konuyu içeride enine boyuna işliyordu.
Hepsini aktaracak yerim yok, bana en önemli gelenini eski Başbakan Michel Rocard 'ın bu defa ‘‘Le Monde’’un birinci sayfasında kaleme almış olduğu makale oluşturdu.
‘‘Türkiye'ye evet demek hayatidir’’ başlığı zaten içeriği özetlemeye yeter.
* * *
GEÇMİŞTEKİ uygulamasında hiç mi hiç ‘‘pro Türk’’ bir portre çizmeyen, üstelik de Protestan aidiyetten dolayı daha ziyade Valery Giscard d'Estaing'in ‘‘İsevi kültür Avrupa' sı’’ formülüne yakın duracağı sanılan Rocard'ın yazısı nasıl bitiyor, biliyor musunuz ?
Sıkı durun, aynen ve kelimesi kelimesine şöyle:
‘‘Türkiye'nin AB üyeliği Avrupa'nın seküler kimliğinin teyidi; istikrarsız bölgede barış damgası ve daha uzun vadede ise, o Avrupa için bir hayat sigortası olacaktır’’.
Evet yanlış okumadınız, Fransa'nın eski Başbakanı belki kendi kişisel duyarlılıklarını kenara bırakıyor ve ülkemize ve gelişmelere stratejist bir ‘‘devlet adamı’’ açısıyla bakıyor.
Sonunda da, Türkiye'nin üyeliğini Avrupa için ‘‘hayat sigortası’’ olarak tanımlıyor.
Mesrob Mutafyan Hazretlerine bin şükran ve MichelRocard Ekselanslarına bin mersi, Paris'ten dün gelen haberler dönülmez yolumuzun ufkunu yakamozla ışıldatıyor.