Abant "DEMOKRASİ orta sınıflarla birlikte doğmuştur ve bir orta sınıflar rejimidir".
"Mesele elitlerde değil, elit kültüründedir; elit kültürü demokrasiyle uzlaşmaz."
*
YUKARIDAKİ iki saptamayı da, Allah daha nice uzun ömürler ihsan eylesin, seksenaltı yıllık hayatının atmış yılını demokrasiyi incelemeye vakfeden ve hiç şüphesiz, yaşayan en büyük tarihçilerimizden biri olan Kemal Karpat"Abant Platformu"nda dile getirdi.
Zaten aslına bakarsanız, 19’uncusu bu hafta sonu "Demokratikleşme: 12 Eylül’den AB’ye Siyasi Partiler" teması etrafında gerçekleşen aynı "Platform", Wisconsin Üniversitesi profesörü tarafından ifade edilen doğrunun enine boyuna genişletildiği bir forum oldu.
Yani, demokrasinin Türkiye’de de artık orta sınıflara mal edilmesi için, elitlerin değil "elit kültürü"nün devre dışı bırakılması, hukuki, siyasi ve toplumsal çerçevede tartışıldı.
İmdii, söz konusu "Abant Platformu"nun "Ergenekoncu" çevreler tarafından "bitirilmek istenen" (!) Fethullah Gülen Hocaefendi camiasına yakınlığı herkes tarafından bilindiğinden, esas konuya tekrar dönmeden önce burada kısacık bir parantez açacağım.
*
İSTERDİM ki, az biraz birikime sahip olan ve kasten dayatılan "laik-anti laik" ikilemi karşısında çok haklı olarak bocalayan "sokaktaki adam", hem geleneksel Abant toplantılarını, hem de "ulusalcıların" düzenlediği en üst düzey "kuramsal toplantıları" izlesin.
Birincilerdeki entelektüel seviyeyi, ufuk açısını ve eleştirel diyaloğu, ikincilerdeki dogmatik zihniyet şeması ve "liboş-dönek-yandaş" slogancılığıyla karşılaştırsın.
Sonra da kararını önyargısız biçimde kendisi versin ki, parantezim bu kadarcık!
*
ŞİMDİ tekrar Profesör Karpat’a dönersem, bir orta sınıflar rejimi olan demokrasi işte bu niteliğinden de dolayı, genel bir "ortalama değerler" zemini üzerinde yükselir.
Yani siyasi yelpazede "merkez",siyasi arenada da "uzlaşma" belirleyicilik taşır.
Yönetim performansında ise "vasat" ağır basar.
Bir başka deyişle, zaten Latincede "orta" anlamına gelen "medius"tan türemişolan "mediyokrasi", muhtemelen çoğulcu sistemi en doğru biçimde tanımlayan deyimdir.
Dolayısıyla, bu kez tersinden söylersek, demokrasi aşırıkutupların, kavgacı ortamların ve mükemmeliyetçi beklentilerinin rejimi değildir. Olamaz da. Bunlarla ikáme edilemez.
Ve tekrar dolayısıyla, "demokrasi kültürü" dediğimiz zaman, yukarıdaki "merkez-uzlaşma-vasat" ekseninin yerleşiklik kazanmış olduğunu daha en baştan varsaymış oluruz.
Oysa söz konusu kültür Türkiye’de hálá ne yerleşmiş, ne de hazmedilmiş bulunuyor.
Bunun temel nedenini de, yine Kemal Karpat’ın vurguladığı "elit kültürü"nün bugüne dek sürdürdüğü mutlak tahakkümde aramak gerekiyor.
*
TABİİ burada, evrensel kıstaslara vurulduğu takdirde ülkemizde kendini "elit" (!) addedenlerin aslında ne menem bir elit olduğu sorusu, apayrı bir tartışma konusu oluştur.
Ama madem ki böyle bir kesim mevcut, o halde "demokrasi kültürü"ne ulaşabilmek için, mümkün mertebe usta ve usturuplu davranarak, onların kendilerine vehmettiği "seçkin" sıfatını "tamam ağam, tamam paşam, sen kaymağın kaymağısın" diye kabullendikten sonra, cismaneliklerini değil, dayattıkları "elitist siyaset kültür"ünü yıkmak gerekiyor.
Ancak, yukarıdaki operasyon ne denli usta ve usturuplu yapılırsa yapılsın, her cerrahi müdahalede olduğu gibi burada da belirli bir rizikonun doğması kaçınılmazlık arz ediyor.
Oysa, söz konusu riziko artık mutlaka ve mutlaka göze alınmalıdır!
Demokrasi doğası icábı vasatlık rejimi olsa dahi, tüm "orta"yı kapsadığı için, onun bu izafi vasatlığı, "sivriliği" kendinden menkul "vasat elitler" yanında bir Everest zirvesidir!