Orkestra ve nalburiye

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

‘Radikal'' Gazetesinde okudum, meğer Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ‘‘çağdaşlaşma'' seferberliğinde yeni bir kampanya daha başlatıyormuş.

CSO Müdürü Mehmet Erten'in açıkladığına göre, Ankara mızıkası kendisine pilot bölge seçtiği Konya, Kayseri ve Afyon'da üç ayda bir konser verecekmiş.

Çünkü yine Erten'e göre, alıntıyı aynen zikrediyorum, bu sayede ‘‘Atatürk devrimlerinin sallanmış ve gevşemiş olan vidaları sıkılacakmış''.

Zaten, şef Hikmet Şimşek de ‘‘Çağdaşlık, uygarlık ve laikliğin göstergesi olarak kabul edilmeye başlanan klasik müzik artık müzik değerlerinin üstüne çıktı. Her alanda uzun süredir bir gevşeklik vardı, ancak son dönemde bu gevşeklik yalamaya dönüştü'' demiş.

Baget kullanan ‘‘maistro'' paslı cıvata sökmek için penseye davranmış.

Allahtan, ‘‘Radikal'' yukarıdaki haberi usturuplu biçimde ti'ye alıyordu.

Hınzır bir zeka oyunuyla ‘‘kemanla vida sıkılacak'' başlığını atıyordu.

* * *

DOĞRU ! Anlaşılan, bundan böyle bizim Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası' na bilimum nalburiye işlerini havale etmek gerekecek. Tesisatçı işsiz kalacak.

Baksanıza, müdürü vida sıkıyor, şefi yalama teşhisi koyuyor.

Durum böyle olunca da, her halde müzisyenlerin önündeki partisyonlarda artık ‘‘sol anahtarı'' değil, cıvata döndüren bir İngiliz anahtarı duracak.

Muhtemelen de, ‘‘la'' akoru elde etmek için sıradan bir diyapazon yerine, şöyle gayet taka tuka ses veren okkalı bir tenekeci çekicine başvurulacak.

Dolayısıyla, diyelim ki Hikmet Şimşek Cemal Reşit Rey'in ‘‘Enstantaneler'' ini yönetirken tam ‘‘Ama Dilenci Kadın''dan ‘‘Eyüp'de Güvercinler''e geçiyor, bagetle birden yaylı sazları işaretleyecek ve ‘pas temizle'' komutunu verecek.

Acep bu pas kulak pası mı, somun pasımı, yoksa devrim pası mı ?..

* * *

ŞAKA bir yana, yukarıdaki köhne ve sığ mantık bizi hiç bir yere götüremez.

Biz, benim kendi hesabıma çok sevdiğim ve insanlık tarihinin en mükemmel müzik birikimi olarak algıladığım klasik Batı musikisini siyasi bir simgeye dönüştürerek uygar, laik ve çağdaş olamayız.

Tersine, bu müziği sloganlaştırarak ‘‘devrim vidası sıkmaya'' çalıştığımız oranda gerçek uygarlıktan, gerçek laiklikten ve gerçek çağdaşlıktan koparız.

Yok, kimse Mustafa Kemal'in arkasına sığınarak yirmili ve otuzlu yıllardan örnek vermeye kalkışmasın. Artık ne o Türkiye'de, ne de o dünyada yaşıyoruz.

Gazi frak giyerek konsere icabet ettiği ve bilimum rical de O'nu izlediği zaman, bu, anlaşılabilir ve haklıydı. Çünkü radyonun olmadığı, gramofonun tek tük bulunduğu ve modern popüler müziğin hemen hiç yaygınlaşmadığı bir dönemde kulakları çok sesli musikiye alıştırmanın yegane yöntemi buradan geçiyordu.

Ve maya tuttu... Türkiye halkının ezici coğunluğunun Alban Berg veya İgor Strawinsky dinlememesi mayanın tutmadığı anlamına gelmiyor.

Maya tuttu, çünkü ‘‘yeşil pop'' dahil Türkiye halkının ezici çoğunluğu çok sesli müziğin yerli stilizasyonuna tekabül eden popüler tarzı beğeniyor.

Kimse de kimsenin tınılarına karışmıyor. İsteyen istediğini dinliyor.

Müzisyenler ise kendilerine ‘‘sallanmış ve gevşemiş devrim vidalarını sıkıştırmak'' misyonu vehmederek ‘‘pilot bölge'' konseri vermeye kalkışmıyor.

Türkiye halkına şu ya da bu müziği empoze etmek kimsenin haddine düşmüyor.

* * *

CUMHURBAŞKANLIĞI Senfoni Orkestrası yöneticilerinden benim bir ricam var.

Lütfen, devrim vidası sıkmak ve cıvata yalaması tamir etmek gibi nalburiye işleriyle uğraşmayı bir kenara bırakarak kendi asli görevize dönün.

En azından, şu CSO'yu üçüncü sınıf bir taşra bandosu olmaktan kurtarın.

Laiklik adına icra ettiğiniz ‘‘Dokuzuncu Senfoni''de ortalamayı tutturun.

Uygarlığımıza ve çağdaşlığımıza bundan daha büyük bir katkınız olamaz.

Yazarın Tüm Yazıları