Paylaş
Dün yalnız Hitler'ci orduların 1 Eylül 1939 sabahı Polonya'nın Dantzig koridoruna saldırısıyla başlayan 2. Dünya Savaşı'nın 60.yıldönümünü idrak etmedik.
Aynı zamanda, yine aynı yerde 1 Eylül 1989 günü gerçekleşen ve komünizmin çöküşünde bir kilometre taşı oluşturan büyük zaferin 10. yıldönümünü kutladık.
Çünkü bu tarihte, Varşova'daki kızıl iktidarı korumak için 1980 darbesini yapmış olan General Jaruzelsky, artık Dantzig yerine Gdansk denilen Baltık limanındaki anma töreninde, hem hapse tıktığı sendikal lider Walesa ile bir araya geldi, hem de başbakanlığı Hıristiyan şahsiyet Mazowiecki'ye tevdi etti.
1945'ten beri ilk kez ‘Demir Perde’ gerisinde demokratik bir değişim oldu.
* * *
HEMEN ardından olaylar da iplik söküğü gibi gelmeye başladı. 1989 sonbaharı modern zamanların en nefes kesici güz mevsimi olarak takvime girdi.
23 Ekim'de Macaristan Parlamentosu ‘Halk Cumhuriyeti’ sıfatını çöplüğe attı; 9 Kasım'da Berlin'in lanet ‘Duvar’ı iskambil kağıdı gibi yırtıldı; ertesi gün Bulgaristan ricali Todor Jivkov'u alelacele sepetledi; ay sonunda Çekoslovak ‘Kadife Devrim’i Komünist Partisi'ni sildi süpürdü; 22 Aralık'ta da Romanya diktatörü Nikolay Çavuşesku ve madaması halkın gazabından kurtulamadı.
Ve nihayetinde, ‘Kötülükler İmparatorluğu’nun hazin anavatanı Sovyetler Birliği, palyaço generaller darbesini izleyen 1991 ‘Büyük Ağustos Devrimi’yle, dışarıdan tek bir fiske vurulmadan haritadan silindi. Gümbür gümbür çöktü.
Fakat her şey, dün 10.yıldönümünü kutladığımız Gdansk töreniyle başladı.
* * *
ŞUNU kafamıza iyicene yerleştirelim: İpeğe nakşedelim ve mermere yontalım:
Anti - komünist olunmadan demokrat olunmaz !
Hele hele, özünde insancıl sevgi ve dayanışma öngören ‘sol’ hiç olunmaz!
Nasıl faşizmle dişe diş savaşmayan birisinin demokrasiden dem vurması ve ‘sol’ edebiyatı yapması pis bir yalansa, aynı şey komünizm için de geçerlidir.
Her iki totalitarizm de insanlığa karşı eşit ölçüde suç işlemiştir.
Mussolini'yle Lenin, Hitler'le Stalin veya Franco'yla Mao arasında ne vaaz ettikleri fikirler, ne de katlettikleri masum sayısı itibariyle fark vardır.
Komünizmin tarihin en büyük yalanı olarak yutturulmuş olması ve heyhat, aralarında bu satırlar yazarının da bulunduğu iyiniyetli ‘yol arkadaşları’nın belirli bir süre bu yalana kanması ise yukarıdaki gerçeği asla değiştirmez.
Söz konusu nahif ‘yol arkadaşları’ gerçek kafalarına dank ettiğinde, hem Marksist teoriyi çok iyi bildiklerinden, hem de kızıl örgütlerin bünyesinde pratik tecrübeyi bizzat yaşamış olduklarından, en dürüst, en tutarlı, en net ve komünistler açısından en tehlikeli anti - komünistlere dönüşürler.
Bu, François Furet'in ideolojinin ipliğini pazara çıkarttığı Fransa'dan, Liu Qing'in temerküz kamplarından haykırdığı Çin'e, bütün dünyada böyledir.
Dolayısıyla, demokrasi erdemini kavramış eski komünistler 1 Eylül l989'u coşkuyla kutlarlar ve anti - komünizmin özgürlük bayrağını zirvede tutarlar.
* * *
LAKİN Türkiye'de durum biraz farklı. Yerleşik demokrasi kültürü olmayan ve totalitarizm varyantlarının beyinlerde kol gezdiği ülkemizde, yalnız on binde sıfır küsuratlık Maocu ‘Karanlıkçı’lar gibi süper marjinal bir güruh değil, kendisini ‘sol’ addeden bazıları da komünizmle köprüleri hala tam atamıyorlar.
‘Komünizmle Mücadele Derneği’yle paralele düşmeyiz' diye ahkam kesiyorlar.
Oysa yine yanılıyorlar ! ‘Duvar’ın bir daha inşa edilmeyeceğini kavramakta zorlandıklarından, ‘Duvar’ öncesinin zihin sistematiklerinden kurtulamıyorlar.
Tek başına yeterli değilse de, vicdani ahlakın anti - komünizmi zorunlu kıldığını ve demokratlığa giden yolda ilk şartı oluşturduğunu anlayamıyorlar.
On yıl önce bugün gazeteyi açtıklarında Gdansk haberine burun kıvıranlar, on yıldır sürtülen bu burunlarındaki sümüğü hala ve hala temizliyemiyorlar.
Paylaş