DEMEK ben Hürriyet'e gireli on sene bitmiş! İnanılacak şey değil. Oysa, daha dünmüş gibi hatırlıyorum.
Bilhassa da, kursağımdan bir türlü geçmeyen o canım enginarın tadını.
Ne ilgisi mi var?
* * *
ŞU ilgisi var ki, Kıbrıslı patron bir güzel topu attığından, Cumhuriyet'ten sonra çok kısa sürmüş olan Güneş maceram artık fiilen noktalanmış durumdadır.
Havada bulut, kıdem tazminatını falan zaten unut; herkes gibi ben de aylardır tek kapik maaş dahi almadan, sırf ‘piyasam devam etsin’ diye orada yazmayı sürdürüyorum.
Tamam, kalbe kuvvet, Ankara temsilciliğinden Genel Yayın Yönetmenliği'ne yeni atanan Ertuğrul Özkök'ün sözü var, punduna getirdiği an fakiri‘transfer edecek’.
Edecek, edecek ama, bir türlü ses seda çıkmıyor...
Halbuki, kulunuzun cep ve cepken şimdi her zamankinden de daha çok delik.
Borç gırtlağa ve alacaklılar kapıya dayandığından, ahize başında nöbet tutuyorum.
* * *
VE bir gün telefon çaldı ki, yürek pır pır, kendimi Özkök'ün karşısında buldum.
Ana çerçeveyi çizdikten sonra beni Hürriyet'in Cağaloğlu'ndaki eski binasına götürdü. Sonra da, yine ilk kez tanıştığım Doğan Hızlan'ın karşısına bıraktı.
Tam yemek saatiymiş ve misafir addediliyorum ya, Hızlan da beni hemen yukarı katta bulunan ‘kodaman yemekhanesi’ne götürdü.
Aç ayı oynamaz hesabı, patron he der mi, demez mi sonra konuşulacak.
Bayrampaşa mıydı bilemeyeceğim ama mevsim bahar olduğuna göre demek ki mutlaka turfandaydı, tabakta nefis bir zeytinyağlı enginar geldi. Ayıptır söylemesi, bayılırım.
Lakin, işte zor bir lokma aldım ve ağzımda evir çevir, onu bile yutamıyorum.
Tuzu, biberi eksik veya fazla olduğundan değil, korkunç gerginliğimden dolayı.
‘Hürriyet’e girebilecek miyim' ve ‘girersem tutturabilecek miyim’ diye kendi kendimi öyle bir yiyorum ki, ne ağzından bal akan Hızlan'ın, ne de adalara vuran Marmara manzarasının bana o enginarı yedirtebilmesi imkan ve ihtimal dahilinde değil!
Neyse, benim çatal ucuyla şöyle bir dokunmuş olduğum canım sebze gerisin geri gitti ve biz ‘ciddi işleri’, yani kontratı, maaşı, yazıları, içeriği tartışmak için aşağıya indik.
İşte, bir türlü kursağımdan geçmeyen o enginardan bu yana tamı tamına on yıl bitmiş.
* * *
DÜN, 25 Mayıs 1991 tarihli ‘Hürriyet’te bir manifesto gibi yayınlanan ve sütun başlığını kullandığım Charlie Chaplin'in filmindeki ahlaki eleştirelliği kastederek, ‘buna hiç ihanet etmemeye çalışacağım. ’Modern Zamanları''ı zaman sınayacak' diye bitirdiğim ilk yazıyı buldum.
Ben gerçekten etmemeye çalıştım ama boynum kıldan ince, kararı siz vereceksiniz. Eğer on yıl sonra o sınavı geçtiysem, artık enginar da kursağımdan geçebilir.