Haberin içinde de, CHP Genel Başkanı’nın "TSK içinde cuntalar varsa, bu vahim" diye konuştuğu ve iktidar partisine, "12 Eylül’le hesaplaşmak istiyorsan, getir Anayasa’yı değiştirelim" çağrısı yaptığı belirtiliyordu.
***
TABİİ, yukarıdaki manşetin bütün püf noktası; bütün gazetecilik becerisi; bütün anlam çağrışımı, cümlenin içindeki iki hayati kelimeye odaklanıyor.
Birincisini, çok uzun uzun bir süreyi hatırlatan "nihayet" sözcüğü oluşturuyor.
Diğeri ise, Deniz Baykal’ın b-i-l-e bu noktaya gelebildiğini vurgulayan, "dahi" anlamındaki "da" ekine tekabül ediyor.
Ve, ah keşke!
***
EVET ah keşke, çünkü yine aynı gazetenin Ankara temsilcisi Murat Yetkin’in sezinlediğine göre, CHP liderinin sözleri, "AKP’nin askerle arayı daha da bozmamak için nasılsa bu işe yanaşmayacağı varsayımından" kaynaklanmıştır.
Ama yine de, velev ki öyle olsun, yukarıdaki ifade artık telaffuz edilmiştir.
Ok yaydan çıkmıştır ve manşetlere ve kolektif hafızaya yazılmıştır.
Deniz Baykal ister samimiyetle, ister hükümeti "frikikte bırakmak" için konuşmuş olsun, şimdi ortada "getir Anayasa’yı değiştirelim" demiş olan bir muhalefet önderi vardır.
Dolayısıyla da, demokratik menzile ulaşmak için katedilmesi zorunlu asgari mutabakatyolundaki engellerden birisi, en azından teorik olarak ve kısmen, ortadan kalkmış sayılmalıdır
Böyle bir gelişme ise asla ve asla yabana atılamaz!
***
ATILAMAZ ve zaten de şimdi, AKP’nin Baykal’ın topunu havada yakalaması kesin bir zorunluluk oluşturmaktadır.
En başta Anayasa’yı değiştirmek hedefi, iktidar partisinin demokratikleşmeyi gerçekleştirebilmek amacıyla "kolları sıvaması", bundan böyle mutlak bir yükümlülüktür.
Yani, Yetkin’in deyimiyle, hükümetin "işe yanaşması" artık elzem hale gelmiştir.
Daha somut biçimde söylersek, samimi veya oportünist, madem ki CHP önderi b-i-l-e yukarıdaki "teorik çıkış"ı n-i-h-a-y-e-t yapmıştır, o halde TBMM’de çoğunluğa sahip kurumun da işi pratiğe geçirmek için hemen ve derhal insiyatif alması gerekmektedir.
AKP, Deniz Baykal’ın statüko ideolojisinde açmış olduğu "gedik"ten azami ölçüde yararlanmak durumundadır.
Eğer Antalya milletvekili samimiyse, ne álá, militarizmin 12 Eylül’den beri dayattığı "kanuniyet"i (!) çöpe atmak imkánı doğacaktır. Ufkumuz sivil ve çoğulcu engine açılacaktır.
Yok şayet değilse ve "şuna dokundurtmam, bunu elletmem" diyerek ipe un serecekse, bu takdirde de kendisinin gerçek niyeti kamuoyu önünde teşhir edilmiş olacaktır.
Dolayısıyla, muhtemel sonuç ne olursa olsun, hamle sırası şimdi Erdoğan liderliğindeki partidedir ve veziri ileri sürmediği takdirde, affedilmez bir yanlışa düşecektir.
***
ÜSTELİK, söz konusu "affedilmezlik" sırf yukarıdaki yanlışla sınırlı kalmayacaktır.
Bugüne dek izlediği "pro-cihet-i askeriye" ve "kripto-ulusalcı" politikalardan dolayı CHP’yi ve önderini daima eleştirmiş olan Türkiye demokratları, bu defa da AKP ipe un serdiği takdirde, tabii ki aynı eleştirelliği kendisine yöneltmekten asla çekinmeyeceklerdir.
Çünkü o demokratların kimseyle beşik kertmesi yoktur ve elleri, her kim olursa olsun, sivilleşme ve çoğulculuk yönünde ayak süreyen bütün siyasi kurumların iki yakasındadır.