Netanyahu'dan uzak duralım

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Turgut Özal Cumhurbaşkanı iken kendisinin başbakanlık koltuğunda oturan Mesut Yılmaz ve Süleyman Demirel'le yaşadığı ‘‘sürtüşme’’ şu sıralar İsrail'de vuku bulmakta olan kanlı bıçaklı kavganın yanında solda sıfır kalır.

Çünkü, Yahudi devletinin bilge Başkanı Ezer Weizman ‘‘Bibi’’ lakabıyla anılan ve Ortadoğu barışını iktidara geldiği andan itibaren torpilleyen hükümet lideri Benyamin Netanyahu'nun madrabazlıklarına artık dayanamadı.

Televizyon kameralarını makamına çağırarak başbakanına ateş püskürdü.

Yetmiş dört yaşındaki emekli hava generali ve savaş kahramanı, bin bir dalavera çevirerek Oslo Antlaşması'nı uygulamayan ‘‘Bibi’’yi ülkeyi uçuruma sürüklemekle suçladı. İsrail'in Washington'da dahi tecrit olduğunu ekledi.

Üstelik, yalan söyleyen Netanyahu'nun kendisini aracı olarak kullanarak FKÖ, Mısır, Ürdün, ABD, Fransa, İngiltere ve AB Komisyonu önderleri nezdinde Antlaşma sürecinin tekrar işleyeceğine ilişkin gizli girişimler yaptırdığını, palavra anlaşılınca da bu önderlerin Kudüs'le külahları değiştiğini duyurdu.

Cumhurbaşkanı'nın yukarıdaki çıkışına ‘‘Bibi’’nin verdiği cevap ise ‘‘Weizman Filistinlilere ve Arap devletlerine hizmet ederek ABD'yi bize baskı yapmaya çağırıyor’’ oldu. Bir açıkça ‘‘vatan haini’’ demediği kaldı.

Her halükarda köprüler atıldı ve İsrail'in yalnızlığı biraz daha pekişti.

* * *

YUKARIDAKİ gelişme ülkemizi ilgilendiriyor mu?

Evet, ilgilendiriyor! Hem de yakından...

Çünkü Netanyahu iktidarda kaldığı ve barış süreci işlemediği müddetçe Türkiye ile İsrail arasında son dönemde daha da perçinlenen çok boyutlu işbirliğinin aleniyet kazanması Ankara'nın genel çıkarlarına hizmet etmiyor.

Maceraperest kaptan ‘‘Bibi’’nin dümen tuttuğu Yahudi Devlet gemisi bizzat Ezer Weizman'ın belirttiği gibi girdaba doğru rota çevirmişken Türkiye'nin bu sarhoş teknenin uskur suyunda gitmesi akla ve hafsalaya sığmıyor.

Hele hele, taraflar arasındaki yakınlaşmayı cümle aleme bangır bangır ve nispet olsun kabilinden bağırmanın hiç mi hiç alemi bulunmuyor.

Bu açıdan da, çok geç olsa bile, Dışişleri Bakanı Cem'in salı günü Kudüs'te verdiği ve İsrail'i Ankara'yla mevcut balayını Araplara karşı kullanmamaya çağıran demecini Türk diplomasisinin denge ihtiyacıyla açıklamak gerekiyor.

* * *

CEM'in çağrısı kabinedeki tek ılımlı şahıs olan Dışişleri Bakanı David Levy'nin istifasından sonra daha da ‘‘şahinleşen’’ ‘‘Bibi’’yi etkiler mi?

Bu soru çok fazla önem taşımıyor. Zira, Türkiye Netanyahu'nun serkeşliğini diplomatik teamül çerçevesinde ama net biçimde eleştirmediği takdirde, velev ki reklamını biraz daha az yapacak olsa dahi, Tel Aviv Ankara'yla mevcut işbirliğini Arap alemine ve İran'a karşı kart olarak kullanmayı sürdürecektir.

Özellikle de bu son ülkede gerçekleşmekte olan açılımları ABD'nin olumlu karşılamasından büyük rahatsızlık duyan İsrail stratejik çizgisini Hindistan, Afgan Talibanları, Orta Asya ve Kafkaslar'ın post komünist Türki devletleri ve Türkiye ekseni üzerine oturmak istemektedir.

Oysa bizim çıkarlarımız Arabi ve Farsi dünyaları da kapsamaktadır.

Ama hiç kuşkusuz bu satırlar yazarının her zaman savunduğu gibi ülkemiz ile Yahudi devleti arasında yakın dostluk ve stratejik ittifak da gereklidir.

Böyle bir olgu coğrafyamızın ve hayat tarzı tercihimizin zorunluluğudur.

Ne var ki, Türk diplomasisi yine bu satırlar yazarının eleştirdiği ve Tel Aviv'i dışlayarak sırf Arap ülkelerine kıble dönen eski dış politikadan aniden tornistan yapmış ve vur deyince öldürerek şimdi İsrail'le halvete girmiştir.

Tekrar ediyorum, İsrail dostumuzdur ve mutlaka dostumuz kalmalıdır.

Fakat ‘‘Bibi’’ ve uyguladığı ahlaksız siyasetler asla dostumuz olamaz.

Hele hele bilge devlet başkanı Weizman da O'nunla köprüleri atmışken...













Yazarın Tüm Yazıları