"MİLLİYET" gazetesinde dün yayınlanan ve AB Komisyonu Başkanı Barroso ve Genişleme Sorumlusu Rehn’in bugün başlatacağı temaslara değinen başyazıda şu ifade vardı:
"Olli Rehn’in yüksek yargıya dönük eleştirileri AKP aleyhtarı çevrelerde büyük tepki topladı. Ancak, varoluş felsefesini demokrasi ideali üzerine inşa eden kuruluşun, seçmenin yarısının oyunu almış bir partinin kapatılma girişimi karşısında kayıtsız kalmasını beklemek doğru olmazdı. Rehn, kendi görev çerçevesi içindedoğru olanı yaptı.
Kaldı ki, (?) tam üyeliği hedefleyen bir ülkenin bu süreç içinde Komisyon’dan gelebilecek eleştirilerle birlikte yaşamayı öğrenmesi gerekiyor".
* * *
İŞTE sorun zaten burada, çünkü Türkiye bunu öğrenemedi. Öğrenmek de istemiyor.
Burnundan kıl aldırtmıyor ve gözünün üstünde kaşın var dense, kıyametler kopartıyor.
Kibirli yárim, "eleştirilerle birlikte yaşamayı öğrenmek" gerçekçiliğini reddediyor.
Oysa, Turan Güneş’in benzetmesiyle, fiyakalı briç klubü üyeliğine pek hevesleniyor.
Fakat, orada da mahalle kahvesinden bildiği pişpiriği oynayacağını söylüyor.
Ve ne zaman ki, "hayır, burada şu kurala göre masa kurulur. Onu öğrendikten ve cebindeki iskambil destesini bıraktıktan sonra aza ol" denildiğinde küplere biniyor.
* * *
NİTEKİM, başta yukarıdaki Brüksel Komisyonu olmak üzere istisnasız tüm Avrupa kurumlarının, Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’yi kapatmak girişimi cüretkárlığına karşıçıkması, her zaman olduğu gibi yine, "ne hakla iç işlerimize karışıyorlar" feveránına yol açtı.
"Biz bize benzeriz" ve "Türkün Türkten başka dostu yoktur" cinsinden enilkel ve en korkak zihniyetler tekrardan depreşti. "Ulusalcı - laikçi" cihet şovenizm gıdıkladı.
Yani, Başsavcı’nın "iddianame"sinde somutlaşan ve "statüko hukuku"nu zirveye vardıran bir "yargı"nın AB tarafından eleştirilemeyeceğine dair fetvalar buyruldu.
Ve de tabii ki, yine her zamanki gibi, bütün bunlar "ulusal onur" (!) ve "milli haysiyet" (!) gibisinden gayet pohpohlu ve gayet pathoslu kılıflarla piyasa sürüldü.
* * *
EH nediyeyim, herkesin "ulusal onur"u ve herkesin "milli haysiyet"i kendine!
Meselá, Mısır yerel seçimleri öncesinde Hüsnü Mübarek muhalefeti tekrar yasakladı.
Ama Topluluk buna láf olsun kábilinden bile değinmedi. Tınmıyor ve umursamıyor.
Belki belki, ikinci sınıf bir danışman göstermelik bir bildiri yayınlamıştır.
Dolayısıyla da, Kahire’deki gelişmeden sonra herhangi bir AB yetkilisi, AKP vukuatı öğrenildiği an Olli Rehn’nin apar topar yaptığı gibi, canlı basın toplantısı düzenlemedi.
Komisyon Başkanı Barroso da "onaylanamaz" diye net ve açık demeçler vermedi
O halde, buyrun bakalım ve tepe tepe kullanın, kimse iç işlerine karışmadığı ve dişe dokunur eleştiri getirmediği için, demek ki Mısır’ın "ulusal onuru" bekáretini korumuş oldu.
* * *
TEŞEKKÜR ederim, ben bu "ulusal onur"u ve "milli haysiyet"i kullanmıyorum.
Tam tersine, aynı AB beni eleştirmek "zahmeti"ne (!)katlandığı içindir ki, ülkemin Mısır veya benzeri devletler gibies geçilmemesinden sonsuz sevinç duyuyorum.
Benim yargıma "insaf" demek ihtiyacını hissettiği içindir ki, bundan mutlu oluyorum.
Çünkü, bunun çok geniş ufuk açtığını görecek kadar u-l-u-s-a-l perspektife sahibim.
Artı, bunun çok büyük değer ifade ettiğini bilecek kadar da m-i-l-l-i bilince sahibim.
Evet evet, ülkemin artık "eleştirilerle birlikte yaşamayı öğrenmesini" istiyorumm, zira bu süreç sayesine artık eleştirilemeyecek olan bir Türkiye’ye varılacağına da biliyorum
İşte, benim "onur"um ve "haysiyet"im bunlardır ki, "ulusalcı" çetelere; "andıçcı" hezeyanlara ve "hukukçu" cüretkárlıklara emanet etmeyecek kadar üzerine titriyorum.