HADİ gözünüz aydın! Gazanız mübarek olsun! Aman nazardan da sakının!
İşte pespaye yaygara kopartarak ve kâh dindarlık gıdıklayarak, kâh da münevverlik taslayarak Trinadlı yazar Sir Vidiadhar Naipul’un Türkiye’ye gelmesini engellediniz. Ülkenin namusunu, İslam’ın kutsalını ve Üçüncü Dünya’nın şerefini “kurtardığınız” (!) için ne kadar övünseniz azdır. Eminim şimdi düğün bayram yapıyorsunuzdur.
FAKAT oldu olacak, bari eserlerinin satıldığı kitapçıları de taşlayın ki tam değsin. Hatta keşke o eserleri toplayıp sokak ortasında yakıverseydiniz. Alevler arşı yalasaydı. Üstelik Salman Rüştü gibi Naipul için de “kâtli vâciptir” fetvası çıkarttırabilirdiniz. Her halükarda tekrarlıyorum, gözünüz aydın ve teneke madalyanızı göğsünüze takın!
NEYMİŞ, Nobel ödüllü yazar “oryantalist”miş! Yani öylesine kimlik dejeneransına uğramışmış ki, aslında kendisi de aynı aidiyeti taşımasına rağmen “köle halklar”a (!) “efendiler”in (!) gözlüklerini takarak bakıyormuş. Artı, Müslümanları küçümseyerek “İslamofobya” kalemşorluğu yapıyormuş. Dolayısıyla da bu “sofiste ırkçı”nın, bu “gizli kolonyalist”in, bu “hain dönek”in İstanbul’da toplanan “Avrupa Yazarlar Parlemantosu”na gelmesi caiz değilmiş.
BREH breh breh ve de böyle mantığa kitakse! Evet kitakse, çünkü aslında tam öyle değil ama yine de varsayalım ki yukarıdaki sade suya tirit tüm suçlamalar doğrudur! Ee, n’apalım yani? Adı üstünde, “parlemanto” etiketi ve “yazar” sıfatı kullanan bir uluslararası forumda kimin, niçin ve hangi kıstaslara göre yer alacağına nasıl karar verilecek? Listedeki isimler katılımcıların siyasi, dini veya felsefi tavırlarına göre mi saptanacak? Yegâne ölçü, doğası icabı “fikri hür, vicdanı hür” olan ve olmak zorunda olan o “yazar”ın kağıda döktüğü metinlerdeki edebi ve estetik değerler olmayacak mı? Yoksa söz konusu fikirlerdeki “haklılık” veya “haksızlık” derecesi kıstas alınacak?
TABİİ ki birincisi kıstas alınacak! Tabii ki tek unsuru “edebi meleke” belirleyecek! Ve, o fikirleri hanidir tartışılsa bile, Nobel’i kazanmadan çok önce de Naipul’un aynı “edebi meleke”de en üst gradoya varmış olduğu genel ve evrensel kabul görmüş bir vakıadır. Dolayısıyla da, bizim totaliter beyinli vasatların Trinadadlı yazarı aforoz etmesi ve yasaklatması cürmü kadar yer yakar ki, eh işte fare dağa küsmüş dağın haberi olmamış!
EVET totaliter beyinli vasatlar, zira ister dini, ister laik; ister sağ, ister sol; ister aydın, ister münevver kisveye bürünsün, yukarıdaki zihniyet sahipleri için başka bir tanım yoktur! Dün sinemada Emir Kusturika, bugün edebiyatta Vidiadhar Naipul, yarın da filan yerde falan sanatçıya aforoz, artık yetti! “Siyaseten doğrucu” pranga bileklerimizi kanatıyor. Üstelik de onların bu tavrı Trinidadlı yazarın tezlerine altın tepsi içinde ispat sunuyor. Düşünün ki en keskin anti-kolonyalistler; en bağnaz köktendinciler, en hızlı Üçüncü Dünyacılar Londra’da, New York’ta, Paris’te fink atıyor. Ama Naipul Türkiye’ye gelemiyor. Çünkü aynı beyinler aslında aynı Üçüncü Dünya kompleksinde kıvrandığı içindir ki, kendi hazinliklerini aklamak için illâ bir “oryantalist”, bir “hain”, bir “suçlu” icâd ediyorlar. Oysa aksine, söz konusu kompleksi yasak, aforoz ve fetvayla gizledikleri ölçüde zaten Üçüncü Dünya’da kalıyorlar. Dolayısıyla da Vidiadhar Naipul’un oklarına hedef oluyorlar. Biline, “köleler” (!) “efendi”ye (!) dönüşebilmenin sırrının, onları “efendi” yapmış olan zihin ve düşünce sistematiğinde yattığını anlamadıkları müddetçe zincirlerini kıramazlar. Olsa olsa, eh işte fare dağa küsmüş, dağın haberi olmamış, aforozla tatmin olurlar.