"ERGENEKON" davası bütün hayatiyetini ve bütün hassasiyetini koruyor.
Defalarca eleştirdiğim ve artık nihayete ereceğini umduğum usûl hukuku ihlallerine rağmen, söz konusu dava Türkiye’deki çoğulcu rejimi pekiştiriyor. Onu muhkim kılıyor.
Yani, yukarıdaki vahim zaaf bir yana, bakış açımızı ağacın tekilliğiyle sınırlamaz ve ormanın bütününü görürsek, Cumhuriyet tarihinin en önemli soruşturmasını oluşturan süreç "öz itibariyle" ülkemiz demokrasisini ışıltılı ve yakamozlu bir viraja doğru götürüyor.
***
TABİİ buna karşılık, madalyonun bir de öteki yüzü var!
O da şu ki, "Cumhuriyet" Gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay’a ait olduğu öne sürülen ve en üst düzey komutanlarla birlikte kurulmuş darbe kumpaslarını gözler önüne seren "günlükler"den sonra, aynı dava aynı darbecileri de başka bir viraja sürüklüyor.
"Dönülmez akşamın ufku"ndaki çok derin ve çok zifiri uçurumun eşiğine getiriyor.
Ancak burada parantez açmam gerekiyor.
***
"SUÇkesinleşmedikçe zanlı masumdur" ilkesine riayet ettiğim için yukarıda tedbirli davrandım ve "öne sürülen" ifadesini kullandım.
Ama kendi şahsi kanaatim odur ki, yüzde doksan dokuz virgül doksan dokuz ihtimalle söz konusu "günlükler" adı geçen şahsa aittir. Bundan zerre kadar şüphem duymuyorum.
Zaten, ömr-ü hayatı boyunca cihet-i askeriyeye oynamış olan ve aynı "günlükler"de bile, çok yakın "teşrik-i mesai" içinde bulunduğu eski Cumhurbaşkanı’na dahi "ben seçim istemiyorum" dediği zikredilen İlhan Selçuk dahil, "Cumhuriyet" Gazetesi belgelerin Balbay’ın klavyesinden çıktığını yalanlayamadı. Açık yakalayamadı.
Mesleğim adıma zül duyuyorum ama madem ki "gazeteci" (!) sıfatı taşıyor ben de öyle demek zorundayım, aynı ceride minareyi kılıfa sığdırmaya çalışarak, işte o "gazeteci"nin (!) generallere darbe ve tayin akıldáneliği yaptığı "notlar"ın "tarihe ışık tutmak için" ve otuz iki kısım tekmili birden, tefrika edilmek amacıyla tutulduğunu söylüyor.
Artı, özrü kabahatinden büyük, haber yapılmasının "suç" olduğundan dem vuruyor.
Güler misin, ağlar mısın, bırakın hukuken el konulmayı falan, sanki AB misyon şefi Fogg’un ça-lın-mış elektronik postalarına çarşaf çarşaf "ifşa eden" (!) bir başkasıydı!
Dolayısıyla, ben hem ilkeye riayet ederek, hem de yüzde sıfır virgül birlik payı açık bırakarak "ait olduğu öne sürülen" demiş olayım ama, siz aslında ne düşündüğümü bilin.
***
İŞTE, o "gazeteci"ye(!) atfedilen ve emekli paşalarınkileriyle de tastamam örtüşen "günlükler" her boy ve soydan apoletli ve apoletsiz generaller arasındaki s-u-ç ilişkisini sonsuz net biçimde gözler önüne serdiğinden, "Ergenekon" davasının "fasa fiso" üzerine oturduğuiddiası artık tamamen geçerliliğini yitirdi. Takke öyle bir düştü ki, kel tam göründü.
Artı, cüret cehaletten kaynaklanır misali, kifayetsiz muhterisliğine rağmen boyundan büyük işlere kalkışan "ulusalcı" ideolojinin ne haltlar yemeye heveslendiği tekrar ispatlandı.
Her halükárda, henüz adli karar aşamasına gelinmemiş ve fesat tablosu henüz tümüyle berraklığa kavuşmamış olsa bile, söz konusudava, ülkemiz demokrasisinin bundan böyle sağlam temellere oturması açısından, daha şimdiden tarihi bir misyon yerine getirdi.
***
EVET evet daha şimdiden getirdi, zira ortaya dökülen kirli çamaşırların pasaklılığı ve onları pisletmiş olanların zihin ve zihniyet sefaleti anlaşıldıktan sonra, bırakın girişimini falan, bundan böyle darbenin "d"sini telaffuz etmeye yeltenen bedbaht, tükürükle boğulacaktır.
Çünkü kamu vicdanı kararını çoktan vermiştir ve o karar, teker teker zanlılardan ziyade, bütün bir "statüko zaptiyesi ideoloji"yi müebbet kürek cezasına mahkum etmiştir!