Müdahale mi?

EH, dilin kemiği yok ve at atabildiğin kadar, rivayetlere göre TSK Güneydoğu’ya "yüzbinlerce" (!) asker yığmaktaymış ya, dolayısıyla aşağıdaki soru yine gündemi belirliyor.

Türkiye Kuzey Irak’a mı girecek?

Fesüphanallah!

* * *

EVET fesüphanaalah, çünkü bırakın telaffuzunu, böyle bir şeyi ciddi ciddi düşünmek dahi dünya, bölge ve ülke konjonktürünü hiç mi hiç izlememekle eş anlamlılık taşıyor.

İlkin, uluslararası camia tarafından bağımsız bir devlet addedilen Bağdat başkentli ülke ne bir yol geçen hanıdır, ne de Ankara’nın "arka bahçesi"dir.

Türkiye’nin geçmişte buraya "kısmi müdahale"de bulunmuş olması, "açık kart"ın ilelebet geçerlilik taşıyacak bir "koz"a dönüştüğü anlamına gelmez. Gelemez.

Şartlar değişmiştir ve Kuzey’de hem fiili, hem de hukuki bir "oluşum" mevcuttur.

Üstelik, genel Irak kaosu hesaba katıldığında, burası bir "sukûnet adası"dır.

Asayişin diğer bölgelerle kıyaslanmayacak oranda "berkemál" olduğu bir vakıadır.

* * *

İMDİİ, hál böyleyken ve "ağababa" ABD o Kuzey hariç tüm Irak’ta saçını başını yolarken, Ankara’nın kara kaşı, kara gözü uğruna bir "Türk müdahalesi"ne he der mi?

Akıl var, yakıl var, kaosu daha da tırmandıracağı şüphe götürmeyen böylesine bir "harekát" Washington’dan resmen yahut zımnen onay alabilir mi?

Tabii ki hayır! Bin defa hayır!

Tahayyülü dahi imkánsızdır ve tersini düşünmek ahmaklık, en azından saçmalıktır!

* * *

NİTEKİM, artık bir Kürt aşiret lideri değil, dört gün önce ikinci defa da seçilmiş Irak Cumhurbaşkanı olduğunu mutlaka beynimize nakşetmemiz gereken Celál Talabani bir "sınır tecavüzünün kabul edilemezliğini" vurgularken, yalnız kendi arzu ve iradesini yansıtmadı.

"Anten" işleviyle, söz konusu "ağababa"nın da "hissiyatına tercüman" oldu.

Artı, Yasemin Çongar’ın, Birleşik Amerika Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’nin dünkü başkent uğrağı öncesi "Milliyet"te kaydettiği gibi, Beyaz Saray Yönetimi Türkiye’de iktidar ağırlığının artık tekrardan "cihet-i askeriye"ye kaydığına kanaat getirmiş olsa bile, o Yönetim "Kuzey’in dokunulmazlığı"na ilişkin prensipini değiştirmedi.

Yakın? orta vadede değiştirebileceği de sanılmamalıdır, çünkü maddi temeli yoktur.

Zaten, Rice’nin dün Atina’ya uçarken yaptığı "hatırlatma" da ortadadır.

Ve, ben bu satırları yazarken temaslar başlamadığı için kesin konuşamıyorum ama, aynı şey diplomatik bir "lisan-ı münasip"le ya bugün, ya yarın Ankara’da da yinelenecak.

Dolayısıyla, şu kadar yüzbin asker spekülasyonlarıyla kendimizi gaza getirdikten sonra "Irak’ı mı giriyoruz" sorusunu sormanın álemi yok, boşu boşuna vakit yitiriyoruz.

Fakat tabii "sıcak takip" olgusu istisnaya girer ki, bunu konu dışı tutmak gerekiyor.

* * *

ANCAK, düşünmek dahi istemesem de binde bir ihtimal olarak, Ankara’daki "karar odakları"ndan birinin "ABD’nin canı cehenneme" ve "AB’yi kim takar" türü bir "babayiğitliğe" (!) soyunup, Kuzey Irak’a "dalıvermeye" (!) kalkıştığını varsayalım.

Böyle bir macera özünde ülkemizin geleceğini de en dibe "daldırmış" olacaktır.

Ütopyadan ve ittifaktan kopan bir Türkiye’nin "Kürt sorunu" yağmurundan kaçarken "Türk sorunu" dolusuna tutulacak olması bir yana; bu tür bir sergüzeşt, müdahaleye gerekçe oluşturan o Kürt sorununu da çözümlemez. Çözümleyemez ve tam tersine, keskinleştirir.

Çünkü, o "sorun" gibi o "çözüm" de Irak’ta, İran’da, Suriye’de, şurada burada değil yalnız ve yalnız Türkiye’de halledilebilir ki, konu bugünkü yazı çerçeveme girmiyor.
Yazarın Tüm Yazıları