Paylaş
Şubat düşünceleri
Farketmediniz mi günler hanidir uzama seyrine girdi. Manav tezgahındaki turfanda eriğin de eli kulağındadır. Sera mahsulatı diye burun kıvırmayın, kadı kızında kusur aramanın alemi yok! Tuza banıp, ‘eski ağza yeni taam’ diye besmeleyle ısıracağız. Kabul, kalkan yavrusu için aynı şeyi söyleyemem.
ŞÜKÜR, cüce Şubat bitti! Bahar geldi sayılır.
Biliyorum, hem ‘dereyi görmeden paçayı sıvıyorsun, unutma mevsim dönencesi ayın yirmi birindedir’ diyeceksiniz, hem de Kocakarı Soğukları'ndan Husum Fırtınası'na dek Saatli Maarif Takvimi'ni sayfalarını gözüme sokacaksınız.
‘Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır’ ikazını da unutmayacaksınız.
Olsun, Şubat nihayete erdi ve esas önemli olan bu!
* * *
EVET önemli olan bu, zaten farketmediniz mi günler hanidir uzama seyrine girdi. Manav tezgahındaki turfanda eriğin de eli kulağındadır...
Sera mahsulatı diye burun kıvırmayın, kadı kızında kusur aramanın alemi yok! Tuza banıp, ‘eski ağza yeni taam’ diye besmeleyle ısıracağız.
Kabul, kalkan yavrusu için aynı şeyi söyleyemem.
Besbelli ki, henüz düğmeleri bile körpe ve daha tam tava kıvamını bulmamış emsalsiz balığın dirhemi yine nadide Bahr-i Hazar havyarı fiyatına satılacak.
Biz de kalantor deniz esnafı önünde şapur şupur yalanmakla yetineceğiz.
Fakat, onun oradaki dokunulmaz varlığı dahi güneş huzmeli ve anason kokulu salaş kıyı lokantalarının yaklaşmakta olduğunu müjdeleyecek.
Rabb'ıma bin şükür, cüce Şubat bitti ve siz ona bakın...
* * *
CÜCE müce ama, malum ayların en kısası bu yıl yirmi dokuz çekti.
Böyle bir uzatma ise bendenizin hiç hoşuna gitmedi.
Utanmasa, bücür boyunu unutup diğerleriyle aşık atmaya yeltenecekti...
Neymiş, sanki üzerine pek vazifeymiş gibi papa bilmem kaçıncı Greguvar efendi fi tarihinde astronomi düzeltmesi yapmış da, şubatların her dört senede bir, bir gün terfi ederek takvime geçmesine karar vermiş...
Aziz peder sana ne yahu? Ruhbanlığını bil ve mihrap önündeki Mukaddes Tehlis kutsamasıyla yetin! Dünyevi işlere burnunu sokmak sana mı kalmış?
Rulet masasında ‘banko’ der gibi ‘yirmi dokuz’ diye bağırıp biz fanilerin işlerini alt üst etmenin alemi var mı ?
* * *
HAYIR, sanmayın ki uzun şubata o ‘küçük bug’ meselesinden dolayı kızdım !
‘Küçük bug’ meselesi ne mi? Canım, büyüğünün küçüğü... Çömezi...
Malumunuz, elektronik mühendisi taife 1 Ocak 2000 tarihinde bilgisayarların çıldıracağını buyurarak dünyaya dehşet salmış ve bu keramate de ‘bug’ adını takmıştı.
İşte yine aynı hazretler, programlarda cüce ayın yirmi sekiz olarak zikredildiğini bildirerek, hafiften hafife ortalığı tekrar paniğe verdiler.
Ancak, birincinin fos çıkması kendilerine karşı kindar tepki doğurduğundan bu defa fazla yüksekten uçmadılar. Tıstılar ve ihtiyati bir ‘belki’ eklediler.
Dolayısıyla, papaz iki defa pilav yemez hesabı, ‘büyük bug’da fena halde faka basmış olan kulunuz ‘küçüğü’nü zerre kadar umursamadı.
Yani, şubatın yirmi dokuz çekmesine hiddetlenmem bundan ötürü değil...
Eh, böyle bir tarihte doğmak piyangosu bana çıkmadığından, ‘ah dört yıl ne çabuk geçti, işte bir yaş daha ihtiyarladım’ diye söylenmek lüksüm de yok...
Benim biten şubata tepki duymam tamamen maddi gerekçelerden kaynaklanıyor.
* * *
ANLADINIZ, kese meselesi!
Öyle ayıplar bir eda takınmayın, utanacak falan değilim...
Ne sandınız ya, benim gibi her maaş havalesini iple çeken; iple çekmek ne kelime, banka hesabındaki eksi had limite ve kredi kartındaki hane son sınıra dayandığından biten ayın nihai günlerini Ali'nin külahını Veli'ye, Veli'nin külahını Ali'ye geçirerek kapatmaya çalışan birisi için, bir gün, bir gündür !
Yirmi dört saat, yine ‘sınır aşımı’nı mı gösterecek diye otomat dağıtıcıda korka korka şifre tuşladığınızda, birden ekrandaki cari hesap numarasında gülücüklü rakkamların belirmesidir. Bordro dönencesinin müjdesidir.
Ve o uzun, o upuzun iki haftanın lanet züğürtlüğü müdavim tezgaha bir defa bile dirsek dayattırmamış, tak - tak - tak, hadi makina biraz banknot tenezzül buyur da hiç olmassa ay başını ıslatalım. N'apalım, sonuna yine Allah kerim...
Dolayısıyla, başta gaddar Siyam ikizi Temmuz ve Ağustos, bütün otuz birli aylardan tabii ki nefret ediyorum. Otuzlular ise ehven-i şer cinsten...
Kala bir tek yirmi sekizlik cüce Şubat kalıyor ki, hem bir önceki Ocak'a ve bir sonraki Mart'a oranla üç gün kazanarak maddi açıdan bir nebze paçayı kurtarmış oluyorum; hem de en başta belirttiğim gibi, onun nihayete erdiği gün güneşli bahar hayali kurarak manevi açıdan ferahlıyorum.
Ama neyse, yirmi sekizlik veya yirmi dokuzluk, işte cüce Şubat bitti ve şükür, bahar geldi sayılır...
Paylaş