Paylaş
Milenyum tereddüdü
Şansım yaver giderse, saatlerin on ikiyi vurduğu an ahali vaveyla kopartıp birbirini tebrik ederken, ben de, demin ‘Unless it’s you' çalındığında piyano önünde başıyla hafiften tempo tutan ve bakışlarımız karşılaştığında saçlarını ani jestle arkaya atan romantik kadını kutlarım.
PAZAR yazılarını en geç cuma öğlene kadar postalamak zorundayız. Teknik süreç böyle gerektiriyor. Dolayısıyla, siz aşağıdaki satırları 2000 yılının ikinci günü okuyorsunuz ama, ben bunları yumurtlamak için kıvranırken henüz 1999'un son saatlerini yaşıyordum. Yeni milenyumla daha tokalaşmamıştım.
Aslına bakarsanız, kıvranmamın nedeni yalnız size laf yetiştirmek kaygısı değil... Hatta, doğruyu söylemek gerekirse, gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım cinsinden bir iki şey karalayıp hemen esas tasama dönmek istiyorum.
Ben bu gece ne halt edeceğim ?
Öyle müstehzi müstehzi gülümsemeyin, tabii tasa ya !
İşte takvimin dört rakkamı birden değişiyor ve insanlığın büyük bir bölümü olayı muazzam biçimde kutlamaya hazırlanıyor, peki fakir n'eyleyecek ?
* * *
İKİ alternatifim var. İlki şu: Arkadaş bir çiftin evinde uzaktan tanışmış olduğum Amerikalı bir cazcı ve karısı büyük milenyum partisi düzenliyormuş.
İşte bu çift telefon etti ki, onlar oraya davetliymiş ve şişe götürmek kaydıyla ben de gelebilirmişim. Müzik ve hatunlar kaliteli gayet olacakmış.
Diğer seçenek ise evde kalmak. İşte malum, televizyon, kitap ve yatak....
Biraz, mesleki deformasyona uğrayarak bürokrat lisanını kapmış Ankara tv gazetecileri gibi konuşayım, ‘31 Aralık 1999 cuma günü, saat dokuz on dört itibariyle, henüz bunlardan hangisini seçeceğime karar vermiş değilim’...
* * *
ASLINDA davet cazibeli geliyor. Elalem vur patlasın çal oynasın eğlenirken evde kukumav kuşu gibi düşüneceğime dışarı çıkar hem bir nebze insan yüzü görürüm, hem de nihayet ‘medeni’ (!) davranmış olurum.
İlkin kimseyle konuşamayacağımdan diğerleri bana ‘soğuk nevale’ ve ‘burnu büyük’ diyecektir ama, muhtemelen ilerleyen yelkovanla birlikte, biraz caz notaların mavisinde, biraz da cam bardakların buğusunda ‘açılmaya’ başlarım.
Bir de belli mi olur, işte yeni yıl, işte yeni yüzyıl ve de üstelik işte yeni milenyum... O kadar milletin içinde belki yeni aşk dahi mevcuttur !
Şansım yaver giderse, saatlerin on ikiyi vurduğu an ahali vaveyla kopartıp birbirini tebrik ederken, ben de, demin ‘Unless it’s you' çalındığında piyano önünde başıyla hafiften tempo tutan ve bakışlarımız karşılaştığında saçlarını ani jestle arkaya atan romantik kadını bordalayarak, ‘Bill Evans değilim ki size milenyum bestesi ithaf edeyim. Ama isterseniz hemen kaçıp sakin bir yerde binyıl mitolojisi hakkında konuşabiliriz’ türü bir kutlama taktiği denerim.
Belli mi olur, bu gece milenyum partisine katılırsam belki milenyum efsaneler anlatabileceğim bir milenyum aşkı da keşfederim...
* * *
AMA evden hiç çıkmamak da aynı derecede işime geliyor. Bir kere yukarıdaki hayali unutmalı, çünkü böyle önceden hesaplı şeyler daima hüsranla sonuçlanır.
Piyano başında ‘Unless it’s you' dinleyen romantik milenyum aşkıymış...
Kim kaybetti de ben bulmuşum ! İşte, laf ola, torba dola...
Sonra, çok istisnai durumlar hariç ben doğumgünü ve yılbaşı kutlamam ki !
Nahif değilim, takvimin 2000'i göstermesinin, bunlardan kaçışımın nedenini oluşturan ölüm ve yaşlanmak korkuma şok tedavisi yapmayacağını da biliyorum.
Üstelik, zaten şu 2000 rakkamı yüreğime korku salıyor. ‘Bug’dan dolayı !
Diyelim ki davete gittim ve gerçekten de romantikalı kadına yanaşırken izleyeceğim taktiği düşünüyorum... Bilgisayarlar çıldıracak ya, işte pat geceyarısı elektrikler, sular, gazlar kesildi... Piyanodan caz tınısı yerine şehrin değişik yerlerinden alarm sirenleri geliyor... Etraf panikledi...
Seyreyleyin o zaman gümbürtüyü ! Milenyumun ne partisi, ne de aşkı kalır.
Dolayısıyla, diyorum ki ben bu akşam da paşa paşa evceğizimde oturayım; ilkin çocuklarımın her birine telefon açıp onların yılbaşını kutlayayım; sonra küçükten bardağımı doldurup ekran önünde zapinge başlayayım; saat farkından yararlanarak Papunezya, Japonya, Çin, Maçin'de ‘bug’ vukuatının ne gibi gelişmelere yol açtığını öğreneyim; duruma göre, gerekirse acil tedbirimi alayım; takvim dönencesi yaklaşırken de, çevredeki yaygarayı duymamak için kulaklarıma tıkaç tıkayayım ve kitaplarımla beraber cumburlop yatağa dalayım.
Milenyum partisi benim neyime, ben bu gece partiyi kaybetmemeye bakayım.
* * *
FAKAT, yine Ankara tv gazetecileri gibi konuşuyorum, ‘31 Aralık 1999, saat on bir otuz yedi itibariyle, bu gece ne yapacağıma hala karar vermiş değilim’.
Sakın, ne yaptığımı haftaya yazacağımı da sanmayın!
Oldu olacağı ömr-ü hayatımda tek bir milenyum yaşayacağım, lütfen müsaade buyurun da artık onu kendime saklayayım...
Paylaş