BU satırlar yazarı en az bir yirmi yıldır 1789 ‘İhtilál-i Kebir’inden miras Jakoben ve merkeziyetçi devlet anlayışlarına karşı satır karalıyor. Dilinde tüy, kaleminde mürekkep bitti.
Yani, herhangi bir ‘Fransız modeli’ne karşı ‘hayranlık beslemesi’ (!) imkánsızdır.
Fakat buna rağmen, faillerinin ezici çoğunluğu ebeveynleri tarafından ipi koyverilmiş Mağribi kökenli haytalar olan son Paris olaylarında, ısrarla ve tekrarla şunu vurguluyorum:
Ben severim sevmem ayrı mesele ama, sorun ‘Fransız modeli’nden kaynaklanmıyor.
Diğer bir Avrupa ülkesinde geçerli olacak başka bir ‘model’den de kaynaklanmıyor.
Sorun, çok çetrefil ve çok boyutlu genel bir göçmen sosyolojisinden kaynaklanıyor.
Ve, söz konusu göçmenleri hep ‘mazlûm’ ve ‘ezilen’; buna karşılık ‘ev sahibi’ni daima ‘suçlu’ ve ‘sorumlu’ addeden kolaycı yaklaşım hiçbir şekilde gerçeği yansıtmıyor.
Kulağa hoş gelse de ve ‘vicdan’ı (!) rahatlatsa da o gerçek inatçıdır, asla yansıtmıyor.
* * *
NİTEKİM, madem sorunun ‘Fransa modeli’nden kaynaklandığı öne sürülüyor, o halde örneğin, geçen haftadan beri aynı tür olayların ‘sirayet ettiği’ ve zaten ezelden beri yine Mağribi kökenli lumpenleriyle ‘problem yaşayan’ Belçika’yı nasıl açıklayacağız?
O Belçika ki, göçmenlere sebil niyetine pasaport dağıtarak Avrupa’nın en liberal ‘ev sahibi’ olması bir yana, Fransa’yla komşuluğuna rağmen ona tam zıt bir ‘anti - model’dir.
İdari yapıdaki federal adem-i merkeziyetçiliğe ve bilhassa, klasik burjuva ‘belediye hukuku’ işleyişine ek olarak, muhacirlerin ‘park edildiği’ tek bir varoşu yoktur.
Zaten, iki kuşak önce Kábili çadırlarda oturanlar şu an eski hayat tarzlarını olduğu gibi sürdürerek, AB merkez binalarına bir taş atımlık mesafede ikamet ederler.
Tabiatıyla da, ‘inayetli devlet’in sunduğu dil kurslarından; okul ve üniversitelerden; sosyal asistanlardan, mesleki atölyelerden ve sağlık ve işsizlik sigortalarından yararlanırlar.
Ama hadi bakalım, sıkıysa belirli bir saatten sonra metroya binmeye; bazı semtlerde gezinmeye; hele hele çocuğunuzu, esrarın sınıfta satıldığı bir okula göndermeye cesaret edin.
Ali kıran baş kesen taife sizin ciğerinizi, evládınızın da beyin hücreciklerini söküverir.
Ve şüphe mi var, bunların ezici çoğunluğunu da, tüm sabıka kayıtlarının ve cezaevi istatistiklerinin ispatladığı gibi, yine Mağribi kökenli küçük eşkıya bozuntuları oluşturur.
İmdii, Fransa’nın ‘anti-tez’i olan ‘Belçika modeli’ne de mi ‘iflas etti’ diyeceğiz?
* * *
KALDI ki, daha dün Londra terör saldırılarıyla uyandığında ve faillerin Ada yetişkini göçmenler olduğu anlaşıldığında, ortalık ‘İngiliz modeli iflas etti’ diye inlemedi miydi?
Kaldı ki, daha evvelsi gün, yine bir Faslı muhacir Felemenkli sinemacı Theo van Gogh’u katlettiğinde, bu defa ‘Hollanda modeli iflas etti’ bağrılmamış mıydı?
Ve yine kaldı ki, on yıl önce Solingen katliamı gerçekleştiğinde ‘Alman modeli iflas etti’ manşetleri dört bir yanı sarmamış mıydı?
Tabii burada bilhassa hatırlayalım, yukarıdaki ırkçı vahşet vuku bulduğu an herkes sorumluluğun Federal Cumhuriyet’te geçerli ‘kan hukuku’ndan kaynaklandığını söylemişti.
Üstelik de, şimdikinin yüz seksen derece tersine, göçmenlerini ‘anayasal yurttaşlık’ çerçevesinde algılayan Fransa’nın ‘evrensel model’i övüle övüle göklere çıkartılmıştı.
Artı, şu an Danimarka ve İtalya’da olanlar dahil örnekleri uzatabilirim ama, neye yarar?
Eh anlaşıldı, bu gidişle kimseye ‘model’ beğendirilemeyecek ve her ülkenin muhacir politikası eninde sonunda topu atınca da, fatura mutlaka ve mutlaka o ülkeye kesilecek!
* * *
EL insaf ve sadece, daima ‘mağdur’ edebiyatı yapanları düşünmeye çağırıyorum.
Sonra tekrarlıyorum, işitilmesi hoş gelmese de gerçekler inatçıdır; hele hele, sonsuz çetrefil ve sonsuz çokboyutlu göçmenlik olgusunda o edebiyata sığmayacak kadar inatçıdır.