Paylaş
Şöyle ki, 18 Ocak günü burada yayınlanan yazımda yukarıdaki “Devrim”in diğer Arap – İslam ülkelerine sirayet edeceğine fazla ihtimal vermediğimi söylemiştim. Noktayı da “keşke bu tahminim fos çıksa” diye koymuştum.
Ve işte fos çıktı!
FOS çıktı ve alev çölün hamsin rüzgârıyla yayılmadı. İletişim devrimiyle yayıldı. Yangın uydudan aktarmalı geçti ve “Facebook”la, “Twitter”le, internetle sirayet etti. Tıkla, Mağrip vahasındaki hurmanın kıvılcımları Nil vadisindeki palmiyelere sıçradı. Mesajla, Arap Âleminin kalbi, beyni, uzvu, her şeyi Mısır da tutuştu.
Zaten 2011 Tunus’unun 1989 Polonya’sının Doğu Avrupa’da oynadığı öncü rolü Ortadoğu’da üstlenemeyeceğini söyleyerek yanılgıya düşmüş olmam da buradan kaynaklandı. Arabî kitlelerin aynı iletişim devrimi sayesinde, değil cızırtılı telefon ve takırtılı teleks, TV anteninden bile mahrum dünkü Komünist Blok ahalisiyle aşık atabileceğini düşünemedim. Fakat noktayı koyarken dilediğim “keşke”nin gerçekleşmesinden sonsuz mutluyum
İMDİİ, özeleştiriden sonra en önce şunu saptayalım: Bir şahıs, bir aile, bir hanedan, bir oligarşi olarak Hüsnü Mübarek devri bitmiştir. Nitekim de belki siz bu satırları okuduğunuz sırada Tunuslu hemcinsi gibi, varis diye yetiştirdiği oğlu ve diğer familyasıyla birlikte bir bedevi sarayına cehennem olmuş olacak.
Yahut da taş ve ihtiyar yüreği sokağın gazabından tam panikleyip onu bugün – yarın sekte-i kalpten başka bir cehenneme, Kadim Mısır’ın cehennem tanrısı Aper’e kavuşturacak. Her halükarda şu kesin: “Yardımcı” diye atadığı eski hafiye müdürüyle biraz daha idare etmeye çalışsa bile Kahire’ye otuz yıldır hükmeden diktatörün sultası nihayete erdi.
“Reis”e sadık olduğu söylenen ordu dahi yukarıdaki mukadderatı artık değiştiremez. Peki de, tarihe ilk “sanal zamanlar devrimi” olarak geçecek olan “açların isyanı” Mübarek’in asla mübarek olmayan defterini dürdü dürüyor ama kısa - orta vadede ne olacak?
Bilmiyoruz ve kim ki “biliyorum” diyor müneccimbaşılığa heveslenmiş sayılır.
BİLMİYORUZ fakat yine de halen ortaya çıkan çok muğlak ve çok gri tablodan hareketle; artı, bütün yanılgı paylarını açık bırakmak kaydıyla kısmi hipotezler üretebiliriz. Öyle anlaşılıyor ki sürgünden Kahire’ye dönen ve Atom Enerjisi Ajansı’nı yönettiği dönemde Nobel’le ödüllendirilen Muhammed El Baradey şu an için “günün adamı”dır.
Nitekim bölünmüşlüğüne ve karizmatik lider yoksunluğuna rağmen esas kitlesel gücü oluşturduğu varsayılan “İhvan”, diğer adıyla “Müslüman Kardeşler” örgütü de Pazar günü yaptığı açıklamayla aynı Baradey önderliğinde bir “milli hükümet” kurulmasını istedi.
TAMAM ama ABD’nin de tercih edeceği fakat yığınsal taraftarı olduğu sanılmayan ünlü hukukçunun ancak bir “geçiş dönemi şahsiyeti” olacağını düşünmek gerekiyor.
Zira Mübarek’ten, hatta Nasır’dan beri tüm sivil nefes boruları tıkatılmış ve yeraltına itilen muhalefet de ancak “İslamî – İslamcı” eksende sürdürülebilmiş olduğu için Mısır’daki “kapalı toplum”un kutusunda ne olduğunu bilmiyoruz. Nasıl açılacağını ise hiç bilmiyoruz.
Yukarıdaki otoriter rejimlerin yarattığı karanlık Arap Âlemi için hayatiyet arz eden
bu ülkenin geleceği hakkında nispeten aydınlık bir tahmin yürütmeyi tesadüfe bırakıyor.
Fakat yukarıdaki bütün muallâklığa rağmen yine de şu an hem Kahire’de, hem her başkentte bir “Türk modeli”nden söz ediliyor ki, bu çok önemli konuya yarın geleceğim.
Paylaş