Mini mini veto

ÇOCUKTUM, radyo ‘mini mini valimiz / ne olacak halimiz’ diye güldürürdü.

Celal Şahin bu nakaratla İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ı hicvederdi.

Ve, o atanmış Gökay aynı zamanda da İstanbul Belediye Başkanı’ydı.

* * *

DALDAN dala geçiyorum, Niccolo Machiavelli ünlü ‘Prens’inde şöyle der:

‘Koca TÜRK’ün diyarını tek bir efendi yönetir ve gerisi itaat eder. (Ö)

Ama Fransa Kralı her biri kendi tebası tarafından çok sayılan senyörlerle birlikte yaşar ki, hepsinin özel ayrıcalığı vardır ve de Kral bunlara dokunamaz.’

* * *

FLORANSALI siyasetbilimcinin bu karşılaştırması tá 16. Yüzyıl başına uzansa da, Sezer’in ‘İl Özel İdare Yasası’nı veto etmesindeki ‘ruhi geri planı’ hálá açıklıyor.

Çünkü, ‘Koca Türk’ün diyarı’ baştan itibaren merkezi yapı üzerinde yükseldi.

İmparatorluğumuz, toprak mülkiyeti ve kısmen de kan asaleti ekseninde inşa edilmiş Batı tipi feodalizmi hiç yaşamadı. ‘Senyör’ümüz olmadı. Derebeyi farklıdır!

Yukarıdaki olgu sırf bize özgü değildir. Genel olarak Doğu toplumlarını kapsar.

Marx, ‘hidrolik örgütlenme’ diye tanımladığı ‘Doğu farklılığı’nı ark kazımı ve su dağıtımı için gereken güçlü mekanizmaya bağlar ama, kök daha derindedir.

Ayrıntıya girmiyorum, Machiavelli’nin vurguladığı o ‘senyör’ kralla ‘teba’ arasında tampon rol oynadığından ve ara güç de aynı ‘teba’nın ‘özel saha’sını genişlettiğinden, Batı, ilkin köylü, sonra zenaatkár ve tacir olan ‘burjuva’yı doğurdu.

* * *

İŞTE hayati kelime, ‘b-u-r-j-u-v-a’!

Çok çok uzun süre ‘Koca Türk’ün diyarı’nda olmamış olan muazzam sınıf!

Ve, burjuva özgürlükle; dolayısıyla da ‘merkezkaç serbesti’yle özdeşleşir.

Eh adı üzerinde, yerleşim birimini tanımlayan ‘burg’un türevi ‘kentsoylu’ da o serbestiyi tabii ki şehirden başlatacaktır. Sivilleşmeyi ve demokrasiyi orada öğretir.

İlk olarak da, şehrin idari mekanizmasına yön veren ‘belediye’yle işe başlar.

* * *

NİTEKİM, kısmi bir mazisi olan ama köy azmanı boyutu fazla aşmayan herhangi bir Batı kasabasına gittiğinizde, ‘kent meydanı’nda daima üç ana yapı vardır.

Bir ‘ilahi’ kilise; iki ‘dünyevi’ belediye meclisi, üç ‘mesleki’ lonca binası!

Oysa, Osmanlı Türk şehri meydanında, - eğer o da varsa camii ve imaret kiliseye tekabül eder ama belediye binası yoktur. Zaten ‘belediye’ kavramı da yoktur.

Tá 19. asrın ikinci yarısında ilk ‘şehremaneti nizamnamesi’ yayınlanana dek görev, idari ve adli atanmışlar olan kadılar ve ihtisap ağaları tarafından ifa edilmiştir.

Bizde, yine ‘burg’dan türeme ve seçilmiş ‘burgmestr’ yönetici olmamıştır.

Sonra, kent alanımızı valilik, kaymakamlık, nahiye müdürlüğü tayin etmiştir.

Tıpkı, ‘mini mini valimiz / ne olacak halimiz’ diye hicvedilen Gökay’ın çok değil daha yarım yüzyıl önce, ‘tayin edilmiş’ bir belediye başkanı olması gibi!

* * *

İŞTE, Sezer’in ‘İl Özel İdaresi Yasası’nı veto etmesi, ‘Koca Türk’ün diyarı’nda çok uzun dönem sürmüş olan ve Cumhuriyet’in de esas itibariyle devraldığı ‘ultra merkeziyetçi’ ve ‘dikey devlet’ ideolojisinden bağımsız açıklanamaz.

Veto öz olarak, sivillik üreten ara güçlerden yoksun kaldığı için burjuva refleks edinememiş bir ruhiyatın ‘korunma’ ve ‘güvensizlik’ içgüdüsü yansıtmaktadır.

Amenna da, insaf eyleyin, Machiavelli’nin saptaması 16. asır başına ve ‘mini mini vali’nin aynı zamanda belediye başkanı atanması yarım yüzyıl öncesine uzanır.
Yazarın Tüm Yazıları