BEN şair değilim. Dolayısıyla, 2008’deki dünya perspektifine göz atacağım bu yazıya, Nazım Hikmet Ran’ın "Güneşli günler göreceğiz çocuklar" dizesiyle girizgáh yapamam.
Çünkü, yukarıdaki iyimser vaadin gerçekleşmesini ne denli temenni edersem edeyim, öngörülemez bir kaos olan tarihe, başlayan yıl açısından dahi ihtiyatla yaklaşmak zorundayım.
Zaten de ufka baktığımda, heyhat, öyle "güneşli günler" falan seçemiyorum.
Aksine, fırtına kümeleri, yağmur bulutları, en azından sis belirsizlikleri fark ediyorum.
Kaldı ki, şu 21. yüzyılda "güneşli günler göreceğiz" demek bile hayra yorulmayabilir
Şair, ozon tabakasını delmek ve karbon gazını arttırmak isteğiyle suçlanabilir
O halde, şimdi benim hiçmi hiç "şairáne" olmayan meteoroloji tahminime gelelim.
* * *
SANIYORUM ki, bu yılki gelişmeleri üç temel ülke belirleyecek: ABD, İran ve Çin!
Butto suikastı ertesi bunlara belki Pakistan da eklenebilir. Ama Irak artık ikincildir.
Malûm, Birleşik Amerika’nın ilk sırada yer alması hem onun süper güç kimliğinden, hem de başkanlık seçiminin 2008 Kasım’ında gerçekleşecek olmasından kaynaklanıyor.
Bu çerçeveden baktığımızda, Bush’tan illállah diyen ve kriz işaretlerini fark eden Yeni Dünya ahalisinin Demokrat; hiç olmazsa "akıllı" bir aday tercih etmesi şansı yükseliyor.
O halde ihtiyatlı bir iyimserlikle, daha az cop sallayacak bir jandarma öngörebiliriz.
Tabii, bunun Atlantik tecritçiliğine kayması rizikosu da var ama, konumuza girmiyor.
* * *
ÖTE yandan, velev ki Bush görevi terk etmeden önce son bir çılgınlık dahayapmak gafletine düşmedi, yine de Washington’daki ilk gündem maddesini İran sorunuoluşturacaktır.
Diğer bir ifadeyle, Beyaz Saray koltuğunda kim ve hangi parti üyesi oturursa otursun, ABD merceğinin odaklandığı "hayati başkent" hep Tahran olacaktır ve öyle kalacaktır.
Yani demektir ki, Ahmedinejad atom silahı üretmek tehdidinden caymadığı takdirde, bölgede sıcak savaş çıkması ihtimali dahil tüm rizikoları göze alacak olan Birleşik Amerika, belki İsrail’le birlikte, belki onsuz, nükleer tesislere yönelik "harekát" düzenleyecektir.
Bugün değilse yarın, yarın değilse öbürsü gün, bu, mukadderdir! Kaçınılmazdır!
Çünkü bir; soruna ilişkin olarak Birleşik Devletler’de çok geniş bir mutabakat vardır.
Ve de zaten bundan ötürüdür ki iki; "Şii bomba"nın gerçekleşmesi durumunda Suudi Arabistan ve Mısır dahil tüm Ortadoğu stratejisinin çökeceğini bilen Amerikan "ricál"i, Irak ve Afganistan müdahalelerindeki "iç kırılma"nın aksine, Humeyni döneminde "boy"larının rehin alınmasını asla affetmemiş olan bir kamuoyunun desteğiyle hareket etmiş olacaktır.
Dolayısıyla, evet, 2008’deki en bariz tehlike ABD - İran kutbunda belirmektedir.
* * *
SON temelülke Çin açısından ise böyle bir tehlike hiç ufukta gözükmemektedir.
Zaten bu yıl gerçekleştireceği olimpiyatlarla bütün gözleri üzerine toplayan Pekin esas olarak, kızışanekonomisini Washington’la uyum içinde dizginleyebilmeyi hedeflemektedir.
İran’a yönelik bir ABD harekátına "muhalefet şerhi" koymaktan fazla öteye gitmez.
Nitekim, sarı başkentin 2008’deki ana sorunu iktisadi plandadır. Birleşik Amerika’daki dev bütçe açığını Çin finanse etmektedir. Oysa Pasifik ötesinden kriz işaretleri gelmektedir.
Bu açıdan da, çelişki aynı zamanda kader birliği içermektedir. Seçim kampanyasında sivrilecek adaya göre de, perde gerisinde bir Çin - ABD yakınlığının doğması hayal sayılmaz.
* * *
BİLİYORUM, tüm bunlar "güneşli günler göreceğiz"deki iyimserliğe sığmıyor.
Eh, umarım o güneşi görürüz ama, baştan söyledim, ben şair bir meteorolog değilim.
Meczup bir komplo teorisyeni ise hiç değilim ki, o halde bağışlayın, öngörülemez bir kaos olan tarihte, şu içine girdiğimiz 2008 yılı için dahi sizlere tek bir vaatte bulunamıyorum.