FESÜPHANALLAH, Karl Marx ve marksizm geri geliyormuş!
Meğer, yaşanmakta olan küresel kriz kapitalizmin kaçınılmaz iflasını tekrar ispatlamış da, dolayısıyla, pabucu dama atılmış olan Alman ideoloğun kıymeti yeniden anlaşılıyormuş.
Tekrar fesüphanallah!
***
EVET, yerli ve yabancı, şu sıra bu doğrultuda kalem oynatanların haddi hesabı yok!
Batı’da adı ciddiye çıkmış dergiler var ki, Trier’li sakallının pabuç kadar portresini kapak yapıyorlar ve "Marx dönüyor mu" gibisinden sansasyonel başlık atıyorlar.
Bizde de, aslında o Marx’ın "m"sinden dahi bihaber olan ve üstelik, en anti-marksist "ulusalcılık" hezeyanına bel bağlayan cahiller, oradan aldıkları gazla aynı telden çalıyorlar.
Ha gayret, "Avrupa üzerinde komünizm hayaleti geziyor" diyen 1847 "Manifesto"suna atfen, "dünyanın üzerinde marksizm hayaleti geziyor" diye göz dağı verecekler.
Aman aman, pek korktum!
***
LÁTİFE bir yana, en önce şunu söyleyeyim ki, bugünkü moda, evet m-o-d-a, sadece son kırk senede ve sadece benim gördüğüm ü-ç-ü-n-c-üKarl Marx furyasını oluşturuyor.
Birincisi, yine Batı’daki 1968 isyanıyla başlamıştı. Dünyayı çabucak sarıverdi.
Zaten, cereyana göğüs geremeyecek ölçüde toy ve sürüye uymayı reddemeyecek kadar avanak olan bu satırlar yazarı da tam o vakit tongaya basmıştı.
Anafora kapılıp, marksizme ve dolayısıyla, "cinnet yılları"na bodoslamadan dalmıştı.
Sonra, elde var hüzün, gerisini aşağı yukarı hepimiz biliyoruz.
***
İKİNCİm-o-d-a ise tamamen "Amerikanvari" biçimde zuhur etti.
Yanılmıyorsam seksenli yılların başında olacak, John Reed’in "Dünyayı Sarsan On Gün" kitabından esinlenen ve "Kızıllar" adını taşıyan gayet romantikalı bir Hollywood filmi piyasaya çıktı ki, o ne, en nane mollalar dahil, yer gök yine ániden "marksist" (!) kesildi.
"Kapital"i tezgáh önüne çıkartan kitapçılar "yok" sattılar.
"Sanayi ötesi toplum perspektifinden artı değer teorisinin güncelliği" gibisinden bilgiç ekran tartışmaları düzenleyen televizyon istasyonları da "reyting" rekoru kırdılar.
Bunun da sonrasını biliyoruz, daha Berlin’deki "Duvar"ın beton arme demirleri tuz buz edilmemişti ki, son kırk yılın bu ikinci Marx modası yine balon gibi sönüverdi.
Ve, şu an yaşamakta olduğumuz üçüncüsünün de akibeti hiç farklı olmayacak!
***
BUNU, "esas" (!) Karl Marx’ı marksizmle köprüleri attıktan sonra; daha doğrusu, o köprüleri atma sürecinin sancıları içinde ve de hakkıyla incelemiş birisi olarak söylüyorum.
Yani, aynı "cinnet yılları" sırasında bir nevi resmi ideoloji olarak yuttuğumve armut piş, ağzıma düş şeklinde formüle edilmiş olan "reel sosyalist" ilmihalleri kenara bırakıyorum.
Başka bir deyişle, şüphesiz ki çok önemli bir filozof ve ekonomist olan Marx’ın ve yoldaşı Engels’in hakkını yememek için, onlara getirilmiş olan Sovyet, Çin, Yugoslav, Küba vs. yorumlarını ve basitleştirilmiş propaganda içeriklerini hesaba katmıyorum.
Diyelim ki, her ikisini de kendileri adına işlenmiş "günahlar"dan arındırıyorum.
***
VE, bütün bu "iyiniyet"ime rağmen dahi, marksizm bir ö-z olarak da yan-lış-tır!
Çok daha vahimi, hem felsefi, hem iktisadi açılardan totaliter nüve barındırmaktadır.
Ne o reel sosyalist "günahlar"ın işlenmesi,ne de "ulusalcılar"ın bile "marksist" kesilmesi, gökten zembille inmiş tesadüfler değildir. Cemaatin suçu imamın vaazında gizlidir.
Marx’ın ve marksizmin neden dö-ne-me-ye-ce-ği-ni salı günü derinleştireceğim.