Paylaş
1916 doğumlu Babam Mütareke İstanbul'unda ilk ‘tayyare’yi gördüğü zaman nasıl irkildiğini ve o sırada kendisini Salacak kıyısında gezdirmekte olan Kuka Dadı'sının ‘şeytan kovmak’ için dua okumaya başladığını anlatırdı.
Ve, Neil Armstrong 1969 yılında ayda yürüdüğüne göre, demek ki radyodan bu müthiş heyecanlı anı dinlediğimizde Babam henüz elli üç yaşındaymış...
İşte 20. yüzyılın can alıcı noktası da tam burada !
Yarım asır gibi inanılmaz kısa bir sürede her şey muazzam hızla dönüştü.
Şişme balondan uzay füzesine; kalediyoskop sinemadan sanal imaja; telli telgraftan uydu televizyona geçildi. Pederimin çocukluğunda, hatta gençliğinde İspanyol gribine veya vereme yakalanmak kesinkes Azrail'le tokalaşmak anlamına gelirken, aynı Pederim kalp nakli ameliyatlarının sıradanlaşmasına tanık oldu.
Kuşku yok, insanlık tarihinin hiç bir döneminde böylesine dev atılımlar böylesine sınırlı bir zaman diliminde gerçekleşmedi.
* * *
19. asır ‘hayal çağı’ydı ve esas itibariyle Jules Verne'yle özdeşleşmişti.
Fransız ‘fütürolog’ tahayyül etti, 20. yüzyıl bunları fiiliyata uyguladı.
Birincisi teoriyi üretti, ikincisi onu pratiğe geçirdi.
Nitekim, asır başlarken, 1900 Paris Fuarı bilimsel ve teknik gelişmeyi efsaneye dönüştürüyor ve insanlığın özgürleşmesini yalnız bunlara bağlıyordu.
Zaten kısa bir süre sonra da, Nazım Hikmet Ran Vladimir Mayakovski'den esinlenerek ‘Makinalaşmak istiyorum’ şiirini yazacaktı.
Atom çekirdeğinin bölünmesinden naylon çorabın giyilmesine ve penisilinin şırıngalanmasından internetin bağlanmasına, 20. yüzyılın nefes kesici macerası son tahlilde, makinayı insanın hizmetine sokabilmek yarışına tekabül etti.
* * *
VE, noktalayacağımız asra bugün mesafeyle baktığımızda, yukarıdaki yarışın sonucu hakkında orta şeker cevaplar vermek durumundayız.
Hiç şüphesiz, en azından maddeten, insanlar 20. yüzyıl nihayetinde tarihin hiç bir dönemiyle kıyaslanamayacak oranda iyi yaşıyorlar.
Tamam, açlık, kıtlık, felaket tabii ki hala var... Fakat Çin'den Maçin'e ömür ortalaması istatistikleri meydanda, eskisi kadar çok ve eskisi kadar çabuk ölmüyoruz. Hayat kısmen kolaylaştı. Ecel nispeten uzaklaştı.
Bu açıdan bakarsak, asrın macerasında ana ekseni oluşturmuş olan makinayı insanın hizmetine sokmak hedefinin nispi başarıya ulaştığını söyleyebiliriz.
Ama...
* * *
‘AMA’sı var, çünkü 20. yüzyıl ‘makinalaşmak isteyen’ şairin talebine de uydu. Bizzat insanın kendisini makinalaştırdı. Bilimselciliği putlaştırdı.
Tarihin hiç bir döneminde maddeten bugünkü kadar iyi ve kolay yaşamamış olan faniler, aynı zamanda, yine tarihin hiç bir döneminde bugünkü kadar birbirlerine yabancılaşmamışlardı. Manen böylesine yalnızlaşmamışlardı.
‘Modern Zamanlar’ filminde torna merdanesi olan Charlie Chaplin, sanayiden teknolojiye, teknolojiden de bilişime kavis çizen 20. yüzyılın evriminde, giderek aparatın levyesine ve bilgisayarın klavyesine dönüştü.
Makina insanın kontrolundan çıktı ve insan onun tahakkümüne girdi.
Üstelik, hidrojen bombasından genetik besinlere, ekolojik yağmalamadan mikrobik silahlara, bilim de sınırı aştı. Ütopyanın dışına taştı.
İnsanın hizmetinde olacağına, insanı hizmete sokmak işlevini üstlendi.
20. yüzyıl, şair ne kadar iyiniyetli amaç taşırsa taşısın, hedefinde muazzam tehlikeler de içeren ‘makinalaşmak isteyen insan’ çağı oldu.
Şimdi hepinizin yeni yılını, yeni yüzyılını ve yeni milenyumunu kutlarken, 21. asrın artık ‘insanileşmek isteyen makina’ çağı olmasını diliyorum.
Paylaş