Liberalist (!)

ALMANCADA "liberalist" (!) diye bir kişi unvanı yoktur. Tamamen uydurmadır.

Zaten başka bir dilde de yoktur. Felsefi ve siyasi lûgatte asla mevcut olmamıştır.

Ezelden beri, bütün dünya lisanlarında şahıslar "liberal" kelimesiyle tanımlanır.

***

NE var ki, yukarıdaki deyim Hitler döneminde o Almancaya girdi.

Mucidi, daha doğrusu sıradanlaştırıcı, Nazi propaganda "sihirbazı" Goebbels’dir. Daima da küfür ve hakaret maksadıyla kullanmıştır.

"Liberalist" aşağı, "liberalist" yukarı, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika şahsiyetleri dahil, tüm demokrasi ve özgürlük yandaşlarını hep bu sıfatla "yerin dibine batırmıştır".

Öyle ki, bırakın Cermenlerin beynine nakşetmeyi, yabancı dilde yayınlanan "Signal" ve "Adler" gibi dergiler aracılığıyla sözcüğü kısmen diğer lisanlara da sokmuştur. Kavramın o beyinlerden ve Goethe lûgatinden temizlenmesi savaş sonrasına uzanır. Ve sanılmasın ki, Nazilerin bu dehşet liberalizm nefreti bir tesadüf oluşturuyor. Asla!

Çünkü, Hitlerci ideoloji en zirve noktaya ulaşmış olsa bile, yukarıdaki nefret aslında modern tarihten süzülen gayet sıradan bir geleneğin doğal uzantısına tekabül ediyor.

***

EVET öyle, zira bizdekinin tam tersine; yüz seksen derece aksine; çifte kutup zıddına, liberalizm düşmanlığı "sol"un değil "s-a-ğ"ın dağarcığında yer alır. Onun söylemini belirler.

Üstelik, en aşırı, en uç, en bağnaz bir "sağ"ın silahındaki en kalleş mermiyi oluşturur.

Bütün sağ totalitarizmler "liberal kültür"den nefret ekseninde hayat bulmuştur.

Ama "kültür" dediğimize göre kavramları yerine oturtalım ki, yanlış anlama olmasın.

***

"LİBERAL" kelimesiyle, "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler"e indirgenecek bir iktisadi yaklaşımı değil, sözcüğün nüvesindeki felsefi, fikri ve siyasi boyutu kastediyorum.

Bunu bugün özgürlükçülük, demokratlık ve sivillik olarak da tercüme edebiliriz.

"Sağ" ve bilhassa da "sol" ifadelerini ise evrensel anlamında kullanıyorum.

Yani, yüzleri kızarmadan kendilerini "sol" diye yutturmaya kalkışan malûm "ulusalcı -neo-ittihatçı" zevátı; artı, onların biraz daha "marksizan" kopyalarını tabii ki bu kategoriye dahil etmiyorum.

Daha sonra işleyeceğim, onlar aslında yukarıdaki "aşırı sağ" bünyesinde yer alıyorlar.

***

TEKRAR sadede gelirsek, evet, "liberalizm" ve "sol" en baştan beri kan kardeştirler.

Daha doğrusu, "sol" kavramı zaten liberal düşüncenin çocuğudur. Ondan doğmuştur.

Hadi 1789 İhtiláli’ne kadar çıkmayayım ama, en azından 1848 Avrupa devrimlerinden itibaren, Marksist veya değil, o "sol" liberalizmin bir kanadı, bir virajı olarak gelişmiştir. Nitekim de, sosyal-demokrat partilerinin ideolojik ve organik çekirdeğine bir bakın!

Hümanist aydınlardan hür düşünce kulüplerine ve laik burjuvalardan mason localarına, hemen hepsinin kökeni liberal kurum ve şahsiyetlere uzanır. Özgürlükçü atılımdan beslenir.

Zaten kültür dediğimiz şey de işte budur ki, hem toplum, hem "aşırı sağ ulusalcılar" ondan mahrum ve bihaber olduğu için, hazretler "sol" etiketini kullanmaya cüret edebiliyorlar.

***

OYSA, tereciye tere satmasınlar! Onlardan çook önce, ne Fransız aşırı sağına ideolog Maurras’ın; ne faşist D’Annunzio’nun; ne Alman "muhafazakár devrimcileri"nin ve tabii ki, ne de "liberalist" diye küfreden Nazilerin "liberal kültür" nefreti gökten zembille inmişti

"Sağ", totalitarizme yaklaştığı ölçüde liberalizme düşman kesildi. Daima simetri oldu.

Ve aynı şey, kendisini "sol" (!) sanan ve "ulusalcı- neo-ittihatçı" bir "aşırı sağı" cismanileştiren bizim yeni yetmeler için de geçerlilik taşıyor ki, bunu cumartesi işleyeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları